Baska turlu bir sey benim istedigim, Ne agaca benzer, ne buluta benzer; Burasi gibi degil gidecegim memleket, Denizi ayri deniz, havasi ayri hava; Nerde gorduklerim, nerde o bekledigim kiz| Rengi baska,tadi baska. CAN YUCEL

Çarşamba, Mart 30, 2005

Kafa Kagidi


Bizim Tiyatro Zafer Diper’in oyunlaştırıp-yönettiği Kafa Kağıdı adlı müzikli oyunu
18 Mart cuma günü 20.30’dan başlayarak İstanbul Kadıköy Barış Manço Kültür Merkezi’nde(Gişe: 0216.418 95 49) sergiliyor… Nisan ayı Oyun Günleri: 01 Nisan Cuma 20.30/ 02, 09, 23, 30 Nisan C.tesi 18.00/ 24 Nisan Pazar 18.00
“Biz buraya, bu sahneyi işgal etmeye geldik..ya siz?” li sorgulu-ünlemle başlayan Kafa Kağıdı; kullanılmayan, ekilip-biçilmeyen toprakları işgal etmek isteyen bir topluluğun müzikli-epik anlatımlı öyküsüdür.. İşgal edecekleri topraklarda doğal tarım yapmak istemektedirler.. Elde edecekleri ürünlerle önce kendi karınlarını doyuracaklar ve sonra da yeni makineler alacaklar, kooperatifler kuracaklardır.. Güçlü bir örgütlenme istemleri; yalnızca tarım reformu ve hükümete karşı durmak için değil, ABD’nin azgelişmiş ülkelere dayattığı ekonomik modele ve çok uluslu şirketlerin oluşturduğu ezici-kaba güce karşı savaşımlarını da kapsamaktadır.. İşgalin başında olan yöneticilerden-herkesin ünleme biçimiyle İhtiyar, mitolojiye ilgisiyle de bilinmektedir ve mitolojiden esinlemelerle - özellikle Zeus-Prometheus ikilisiyle koşutluklar kurmaktadır günümüz gerçeklikleri-sorunlarıyla.. Dayatılmakta olan: “verimin artması”, “ülke ekonomisinin gelişmesi”, “dünyada açlığa çözüm” gibi aldatıcı gerekçelerle ileri sürülen, gerçekte Genetiği Değiştirilmiş Organizmaların(GDO) üretiminin yaygınlaştırılmasıdır. Oysa doğada insan besini olmaya uygun seksen bin bitki türü bulunmaktadır..Ve günümüzde yaygın olarak yüz elli bitki türü kullanılmaktadır.. Bunlardan yalnızca beşi bile dünya nüfusunun % 90’ını doyurabilir.. Bu da, dünyadaki açlık sorununun ürün azlığından değil, adaletsiz dağılımdan kaynaklandığını ortaya konmaktadır.. GDO’lu ürünleri yediğimizde nasıl birer yaratığa dönüşeceğimiz ve nedenleri (örneğin GEDOŞ adındaki şarkıyla ( içinde balık geni bulunan tavukla) anlatılmaktadır..İnsan sağlığına zararlı olması yanı sıra, GDO ‘lu tohumların patentleri büyük şirketlerin elindedir ve böylelikle küçük çiftçiler -az topraklılar artık onlara bağımlı kılınmıştır ve patentlenen tohumların kullanılması artık büyük şirketlerin iznine bağlıdır: ”Bir insan ya da hayvan geni, nasıl bir şirketin özel mülkü haline gelebilir?” sorusuna karşın.. Önemli bir diğer konu da, tohum şirketleriyle, kimya şirketlerinin birleşerek sahibi oldukları ilaç firmaları ve gübreciler-tohumcular imparatorluğudur.. Ve dünyanın en bakir topraklarına bile girerek, insanları küresel imparatorluğun nasıl birer kölesi haline getirdikleridir, sorgulanan...Gelişen süreçte yaşanan olaylar, bu toprakları ele geçirmelerinin olanaksızlığını ortaya koyan şaşırtıcı bir sona doğru ilerler.. Zeus’a kimliğindeki insan karakteri, giderek herşeyi yiyip yutan bir canavara dönüşür..”Ama Ersington gibi..” der Prometheus Zeus’a: “Sonunda o doymak bilmez iştahınla, tüketecek birşey kalmayınca, kendi kendini yiyip bitirecek, yok edeksin…”( Bizim Tiyatro basin duyurusundan...)

Pazartesi, Mart 28, 2005

Seluloz ve Kagit


Cizgi:Vahit Akça

12 Ekim 2004 tarihinde Ozellestirme Yuksek Kurulu’nca SEKA Izmit isletmesinin kapatilmasina karar verildi. SEKA Izmit isletmesinin kapatilmamasi için verilen mucadelenin sonucunda işçiler, hükümetin sunduğu 'işletmenin arazisi, tesisleri, makinaları, işletme hakkı ve çalışanlarıyla birlikte Kocaeli Büyükşehir Belediyesi'ne devredilmesi' önerisini kabul etti. 706 işçiden 585'inin katıldığı oylamada sozkonusu oneri 510 oyla kabul edildi. Bir kaç aylik surede yasanilanlari takip ederken
Seka’nin açiliminin Seluloz ve Kagit oldugunu ;
Seka Izmit Isletmesi iscilerin kendi mucadelelerini ve dertlerini aracisiz anlatmak için web sitesi kurduklari.Bakiniz http://www.sekaizmit.com/
Neo-liberal politikalar insanlari islerinden etmenin yanisira kimliklerini, degerlerini ve anilarini parçaladigini ;
Bir kivilcimin her zaman ates yaratmaya yetmeyecegini ;
Seka’nin ozellestirme programinda ne ilk ne de son oldugunu ;
Devlet kapitalizmi ve serbest piyasa seçenekleri disinda uretim ve paylasim yollari yaratilip hayata geçirilmedikçe insan kimliginin daha uzun zaman parçalanacagini ogrendim.

Pazartesi, Mart 21, 2005

Derin bir sessizlik

alfabe
Yerinde olmak istemediğimiz kişiler vardır hayatta. Sayıları çok olmasına karşın toplumsal yaşama katıl(a)madıklarından onları görmeyiz. Bazılarını görürüz ama duymayız. Bizim gibi seslere hükmedemezler. Oysa ki bu onlarin sustugu anlamına gelmez. Sağır ve dilsizleri tasvir etmeye çalışıyorum. İşitme ve konuşma engellileri. Televizyonda izlediğim bir programdan sonra daha da dusunur oldum “isitme engellileri”. Kafamı kurcalayan soru şuydu. Acil bir durumda bir işitme engelli ile iletisim kurmam gerektiğinde nasıl hareket edebilirim? Derdimi nasil analatabilirim ve karşı tarafı nasıl anlayabilirim? Vücut dilinin yetemeyeceği durumlar soz konusu olduğunda devreye işaret dilinin devreye girmesi gerekiyor ama kolayca tahmin edilebileceği gibi işaret dilini sadece işitme engelliler biliyor. O an genellikle toplu taşıma araçlarında gördüğüm kızlı erkekli küçük topluluklar gözümün önüne geliyor. Biz konuşabilenlerin ve duyabilenlerin o meşhur saygı ve acıma arası duyguyla izlediği “engelliler” olağanüstü bir enerji ile birbirleriyle “konuşuyorlardı”. Hiç onlarla “konusacağımı” düsünmemiştim. Bugüne kadar “konuşmadım da”. Zaten işaret dilini bilmiyorum. Bu noktada iletişim çağını kutsadığımız günümüzde iletişimin biz “engelsizlerin” çok az kafa yorduğumuz bir boyutu karşımıza çıkıyor. En basitinden daha düne kadar işaret dilinin evrensel bir dil olduğunu düşünürdüm. Tam aksine her ülkenin kendine özgü bir işaret dili olduğunu ve bu dilin çevrede kullanılan sözlü dilden etkilense de farklı bir gramer yapısına sahip oldugunu (şöyle ki Türkçe ile Türk işaret dili arasında mutlaka bir benzerlik olmasi gerekmiyor) bilmiyordum. Koç Üniversitesinden Aslı Özyürek’in yürüttügü araştırmada İstanbul’da bulunan 7 farklı işitme engelli okulunda okuyan öğrencilerin işaretlerinde farklılıklar görüldüğünü tespit etmiş. Bunun ortak bir eğitim projesi ile aşılabilir olduğu bir gerçek peki biz sözlü dilleri kullananlar ile işaret dilini kullananlar arasındakı uçurum nasıl kapanacak. İlk aklıma gelen derdimizi anlatabilecek kadar ya da hiç olmazsa birkaç temel işareti öğrenme fikri oldu. Böylece işitme engellilerin dünyasına girebilir, onları daha iyi anlayabilir ve sorunlarının çözümlerine kendi çabamızı katabiliriz.

Kaynaklar:
www.tsd.org.tr

Çarşamba, Mart 16, 2005

Savassiz bir dunya Mumkun

19 Mart Kuresel Eylem Gunu

Geçtiğimiz Ekim ayında Londra’da yapılan Avrupa Sosyal Forumu’nda alınan karar doğrultusunda tüm Avrupa’da ve dünyanın geri kalanındaki bazı ülkelerde sendikalar, kitle örgütleri, siyasi partiler, savaş karşıtı kampanyalar ve sivil toplum kuruluşları, 19 Mart 2005 Küresel eylem gününde, ABD ve işgal güçlerinin Irak’a saldırışının ikinci yıldönümünde işgale karşı çıkan gösteriler örgütleyerek sokağa çıkacaklar.

19-20 Mart'ta küresel eyleme katılan ülkeler:
Irak, Filistin, Arjantin, Brezilya, Hindistan, Amerika Birleşik Devletleri (400 şehir), İtalya, Yunanistan, İrlanda, Japonya, İngiltere, Türkiye, Makedonya, Kıbrıs, Filipinler, Avustralya, Tayland, Güney Afrika, Güney Kore, Sri Lanka, Macaristan, Polonya, Kanada, Avusturya, Meksika, İspanya (Barselona, Madrid), Havai, Venezuela, Yeni Zelanda, Hollanda.

Salı, Mart 15, 2005

KYOTO

Paylasim

STKduyuru adli e-gruba 8 Mart Dunya Kadinlar Gunu çerçevesinde Beyazit’ta duzenlenen eylemde polisin sert mudahalesi ile karsilasan kadinlarin durumunu yorumlayan bir karikatur geldi. Postayi yollayan kisi karikaturu www.savaskarsitlari.org sitesinde yayina soktuklarini, gruptaki web sitesi sorumlularinin ve editorlerinin bu karikaturu bir sure yayinlamalarini oneriyordu. Gayet mantikli cagriya uyarak karikaturu yayinlamaya basladim. Bir kaç yazismadan sonra bir arkadasi vasitasiyla karikaturun sahibi Ahmet Vahit Akça’ya ulasip olayi ozetledim ve dilerse bundan sonrasi için urettiklerini yayinlayabilecegimi bildirdim. Kendisi 8 mart konulu karikaturunun alterblogalisation ile birlikte yayinlayan diger sitelerle birçok insana ulasmasindan mutluluk duydugunu soyledi ve elinden geldigince katki yapabilecegini belirtti. Hemen ustte gorebileceginiz KYOTO baslikli karikatur Ahmet Vahit Beyin siteye ikinci katkisidir.Alt tarafta ise biyografisini okuyabilirsiniz.


-1960 Nigde-Aksaray dogumlu.
-Ilk çizgi denemelerni uzun süre yasadigi Lüleburgaz’da basladi.
-1988 Marmara Üniversitesi Güzel Fanatlar Fakültesi mezunu.
-Ilk karikatürleri 90’li yillarin basinda Sokak Dergisi’nde kisa bir süre yayimlandi.
-Lüleburgaz’in yerel gazetesi Görünüm’de 94’ten bu yana yayimlaniyor.
-2003 yilindan itibaren Evrensel Gazetesi’nin Gözlem(e) sayfasinda arada bir yayimlanmaktadir.
-Grafik tasarimcisi olarak çalisiyor ve karikatür ugrasina da devam ediyor.
-Evli ve 14 yasinda bir kizi var.

Iletisim için / vahitakca@yahoo.com

Cuma, Mart 11, 2005

Bilgi Edinme Hakki



24 Nisan 2004 tarihinde yürürlüğe giren 4982 sayılı “Bilgi Edinme Hakkı Kanunu’nu ile artik bilgilenme hakkina sahibiz. Usenmedim bu hakkimi kullanmaya karar verdim. 2004 Ekim ayinda RTUK Ankara´da yayin yapan "Imaj Radyo"ya 1968 hareketinin önderlerinden Deniz Gezmis icin Zülfü Livaneli tarafindan bestelenen " Sarkisla"türküsünü yayinladigi için bir ay yayin durdurma cezasi vermisti.Nedenini sordum. Yasal sure içinde cevaplandirdilar. 25 yillik sarkinin ve oncesinde yayinlanan anonsun halki irk, din, sinif, mezhep farki gozeterek kin ve dusmanliga ittigini belirtmisler. Cevabi asagida bulabilirsiniz. Siz de bilgi edinme hakkinizi kullandiysaniz ve yayinlamak isterseniz “Comments” bolumune gonderebilirsiniz.

Ayrintili bilgi için:http://www.bilgiedinmehakki.org/

RTUK

SAYI : A.01.1.RTÜ.0.01.04.04/0940-11638 Ankara
KONU : Bilgi Edinme Hakkı. 03 Kasım 2004

Sn. Baris Gençer BAYKAN

İlgi : 13.10.2004 tarihli başvurunuz.

Ankara’da yayın yapan Radyo Başkent (İmaj Radyo) yayın kuruluşunun 06.05.2004 tarihinde saat 15:30 da yayınladığı “Özenle İstek” adlı programda, program sunucusunun: “...Kulağımızda kurşun sesleri, işkenceler, darağaçları, ölüler. Yürek tıpır tıpır, yürek çatal, yürek parça parçadır. Bakma böyle durduğumuza, bir soluklanmadır. Nereden nereye nasıl geldik, düşünüp sonra gene devam edeceğiz. Uzak yollardan geliriz dostlar. Daha çok yolumuz var... Deniz, Yusuf, Hüseyin sürüyor sürecek mücadelemiz...” ifadeleri ve ardından yayınlanan müzik parçasında geçen “Uzatmalı itin biri, Yusuf’u gaflette vurmuş... Dökülen kan yerde kalmaz, soracağız hesabını.” sözleri üzerine yapılan değerlendirmede söz konusu yayının 3984 sayılı Kanun’un 4756 sayılı Kanun’la değişik 4. maddesinin (b) bendinde yer alan: “Toplumu şiddete, teröre, etnik ayrımcılığa sevk eden veya halkı sınıf, ırk, dil, din, mezhep ve bölge farkı gözeterek kin ve düşmanlığa tahrik eden veya toplumda nefret duyguları oluşturan yayınlara imkan verilmemesi.” ilkesini ihlal ettiği tespit edilerek 30 gün geçici yayın durdurma müeyyidesi uygulanması kararı verilmiştir.

Söz konusu yayın kuruluşunun Ankara 10. İdare Mahkemesinde açtığı, işlemin iptali ile yürütmenin durdurulması hakkındaki davada Yürütmeyi Durdurma kararı verilmiş olup dava devam etmektedir.

Bilgilerinizi rica ederim.

Yusuf TURAN
İzleme ve Değerlendirme
Dairesi Başkanı

İzl. ve Değ. Dai. Bşk.’lığı Uzm. : İ.BİLGİÇ …./10/2004İzl. ve Değ. Dai. Bşk. Yrd. : T.YAVUZ …./10/2004

Salı, Mart 08, 2005

8 Mart Dunya Kadinlar Gunu


8 Mart -Vahit Akça

Pazartesi, Mart 07, 2005

Yasam Patentlenemez

YASAMIN PATENTLENMESINE KARSI KURESEL MUHALEFET

90’li yillarin basindan bu yana uzaktan uzaga duydugumuz bir kisaltma son zamanlarda gundemimize daha fazla girer oldu. GDO’dan ( Genetigi degistirilmis organizma) bahsediyoruz. Uluslararası literatürde kısaltılmış şekliyle “GM” veya “GMO” olarak geçen “Genetically Modified Organism”in Türkçe karşılığı. Kendi içinde bir cok genel ve ozel tartismayi barindiran GDO, taraftarlarinin ve karsitlarinin degisik katmanlarda karsi karsiya geldigi ve biraz incelenirse bu karsilasmanin aslinda insanoglunun ve doganin nasil bir tahakkum altina alinmak istendigine ve bu tahakkume boyun egmek istemeyenlerin verdikleri mucadeleye dair bir dizi isaret içeriyor.

Canlilarin patentlenmesi ve bunun ekonomik bir silah haline getirilmesi karisimiza bir tanidik bir aktoru cikariyor: Cokuluslu sirketler. Binlerce yildir dogada bulunan bitkilerin genetik kodlarinda yapilan degisikliklerle insanligin ortak mali olma ozelligini kaybedip genlerinde degisiklik yapip patentini alan cokuluslu sirketlerin mulkiyetine girecek olmasi bir çok kesimden insani isyan ettiriyor.
Cokuluslu sirketlerin transgenik alanina yaptiklari buyuk yatirimlar beraberinde devletlere ve uluslararasi kurumlara yonelik GDO kulturunun uretimi ve satisi dogrultusunda bir lobicilik faaliyetini getiriyor. Diğer yandan bu çokuluslu biyoteknoloji firmaları, ürettikleri ve patentine sahip oldukları ürünlerin, insan ve çevre sağlığına zararları konusunda yanlış bilgilendirme kampanyası, gizli ve üstü örtülü baskılar vb yöntemlerle kar etme sürecinin devamını sağlamaya çalışıyorlar. Bu amaçla yaptıkları çalışmalarda devletin ya da devletin yetki verdiği kurumların kendi çıkarları yönünde kararlar almaları ya da olumsuz kararların geciktirilmesi gibi yöntemlere de başvuruyorlar. Monsanto adli cokuluslu sirket Kanada’da ve Amerika’da birçok çiftçiye dava açiyor, tazminat istiyor hatta mahkeme karariyla hasadina el koyuyor.[1] Gerekçeleri ise bu ciftçilerin sirketten izinsiz ozel uretilmis GDOlu tohum (Round-Up Ready Canola) kullanmalari. Halbuki Monsanto’nun hukuki saldirisina maruz kalan çiftçiler bu urunleri hiçbir sekilde kullanmamis ureticiler. GDO’nun dogada tozlasmasinin 4,5 km’ye kadar uzanabilmesi Monsanto’nun haksiz yere çiftçiyi tehdit etmesine yol açiyor. Cokuluslu sirketlerin sinir tanimaz politikalarinin geleneksel tarimi geri donulemeyecek sekilde ortadan kalkmasina yol açmasi hic uzak bir ihtimal degil aslinda. Acik havada yayilan GDOlar yandaki tarlada biyolojik tarim yapilsa bile o urunlere nufuz edeceginden biyolojik cesitliligi ortadan kaldiracak ve GDO’lu urunun yayginlasip tek tip haline gelmesi kaçinilmaz olarak gerçeklesecek. Tarim konusundan devam edersek ciftçinin binlerce yildir yaptigi gibi tohumunu bir sonraki ekim için kullanmasi ve diger çiftçiler ile degistirmesi GDO’nun yayginlasmasiyla imkansizlasabilir ve uretici dogrudan sirketlere bagimli hale gelebilir. Asagidaki alinti sozkonusu bagimliligine ekonomik alanda nasil tasarlandiginin bir kaniti.
“90’lı yılların sonralarına doğru genetik tarımın önde gelen şirketlerinden olan Delta and Pine Land, çiftçilerin tohumları yeniden ekmesini engelleyen bir tohum kısırlaştırma yöntemi geliştirdi. “Terminatör” olarak adlandırılan bu teknolojinin amacı, GDO’lu tarım yapan çiftçilerin patent ücretlerini düzenli ve eksiksiz ödemelerini sağlamaktı. Bu teknolojide önce tütün tohumlarına sonra da başka bitkilerin tohumlarına yeni genler ekleniyor. Fakat bir kimyasal madde ile spreylenmediği sürece bu yeni “sürüm” tohumlar, kısır oluyorlar. Şirketin adamları geliyor, tarlayı o kimyasal madde ile spreyliyor, böylece bloke edici anahtar kapandığı için, tohum tekrar doğurgan hale geliyor. Hem tohum satılıyor, hem sprey.[2]


GDO’lara karsi butun bu olup bitenlere karsi tabii ki sessiz kalmiyorlar. Toplumsal hareketler genis bir eylem repertuariyla GDO’lara karsi mucadele yurutuyorlar. Bu mucadelenin ilk ayagini kamuoyunu bilgilendirmek olusturuyor. GDO’lar uzerine duzenlenen seminerler, konunun uzman ve uzman olmayan kisilerce beraber demokratik bir sekilde tartisildigi yurttas konferanslari, acikhava toplantilari, GDO içeren urunlerin satis ve pazarlamasini yapan sirketlerin ve supermarketlerin teshiri, dogrudan tuketiciyi hedef alarak GDO’larin pazar bulmasini engellemek için ozellikle çevre orgutlerince yayinlanan „kara listeler“ ve boykotlar sikca basvurulan yontemler arasinda yer aliyor.Yine bu baglamda ozellikle çiftçi ve koylu sendika ve birliklerinin çevre orgutleriyle birlikte duzenledikleri GDO’lu uretim yapilan alanlarin tahribini sayabiliriz. Ikinci planda ise GDO uretiminin yasaklanmasi için yerelden uluslararasi arenaya uzanan bir alanda kurumlar nezdinde lobicilik faaliyeti, ozellikle Avrupa Birliginde yururlukte olan “moratoryumun” devami için kampanyalar ve eylemler duzenleniyor. Greenpeace, Friends of the Earth,Confédération Paysanne, GeneWatch, WWF, Ecoropa, Via Campesina, Sierre Club, ATTAC gibi orgutler GDO karsi kampanyalarda aktif bir sekilde rol aliyorlar.

Hareket içinde dikkatimizi çeken diger bir nokta da bilim insanlarinin gerek çevre ve tarim orgutlerinin konuyla ilgili uzmanlik gerektiren bilimsel dosyalarinin olusturulmasinda gerekse kendi olusturduklari kollektiflerle GDO karsiti hareket ve dolayisiyla kuresellesme karsiti hareket içinde yer almasidir. Bilim insanlari kendi cephelerinden GDO tartismasi uzerinden etik anlamda kamu yararina bir arastirma politikasinin gerekliligini tartisiyorlar. Cokuluslu sirketler için calisan arastirmacilar genellikle GDO kulturu yanlisi oldugunu soylemeye gerek yok herhalde.

Karmasik ve cok yonlu bir konu olan GDO karsiti orgutlenmeler Seattle ile açiga çikan neolibreal kuresellesme karsiti hareketin en onemli dinamiklerinden birini olusturuyor. GDO karsiti hareket çok katmanli bir koalisyonu andiriyor.Daha onde de bahsettigimiz gibi çiftçilerden ekolojistlere, biliminsanlarindan tuketicilere kadar uzanan bir çerçevede yerel, ulusal ve kuresel baglamda bir mucadele soz konusu.Ozellikle çok uluslu sirketlere karsi girisilen eylemler GDO karsiti hareketi ayni anda degisik aktorlerle ve degisik temalarla bulusturdu.Yurttasi bilgilendirme ve harekete geçirmede kullanilan yontemler, toplumlarin GDO ornegindeki gibi hayatin her alanina nufuz edebilecek “teknolojilerin” en yaygin tabanda demokratik bir çerçevede tartisilmasini, uygulanmasinin ise ekonomik çikarlara feda edilemeyecek kadar onemli oldugunu gostermeye çalisiyor. GDO karsiti hareket bir anlamda neoliberal paradigmanin yeni elestirilerinin kavsagi haline geliyor. Kuzey-Guney iliskileri, verimlilik, surdurelebilir kalkinma, biocesitlilik, tuketim kulturu, ekolojik tahribatlar, kamu yararina bilim, canlinin patentlenmesi gibi temalarinin kuresellesme surecinde tartisilmasi surdurulebilir toplumlar yaratmanin kanimizca olmazsa olmazlari arasinda yer aliyor.

[1] www.percyschmeiser.com Monsanto’ya karsi hukuki mucadele veren Kanadali çiftçinin internet sitesi.
[2] Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar Deklarasyonu , Şubat 2004
www.gdoyahayir.org

Foto: ( http://www.eat-better.org/ Avrupa Yesillerinin Avrupa Gida Kulturu kampanyasi çerçevesinde kullanilan e-kart)

Cuma, Mart 04, 2005

Google bizi yutacak mi ?




Internet uzerinde her ne ararsam google’da aradigim için kendisine toz kondurmuyordum. Alterblogalisation’u yaparken arama motoru seklinde baslayan bu isin boyutlarinin nerelere varabilecegini bir kaç somut ornekle gordum. Soyle ki: Bu bloga evsahipligi yapan www.blogger.com sitesi google tarafindan satin alinmis. Herhangi biri kendi blogunu blogger.com uzerinden yapilandirirken su veya bu sekilde google’in « hizmetleri ile » karsilasiyor. Ustelik bu hizmetler isimizi kolaylastiriyorlar, yararlilar ve en onemlisi ucretsizler. Kendinizi tanittiginiz bolumde « Alisveris listesi » ve « Istek listesi » olusturabiliyorsunuz.. Birincisinde satin almak istediginiz urunleri listeliyorsunuz Google size bu urunlerin nerede ve hani fiyata satildigini buluyor. Ikinci liste ise bu urunleri size hediye etmek isteyen arkadaslariniz olabilecegi fikrinden hareketle dusunulmus. Bir çesit bekledigim hediyeler listesi. Bu hizmeti Google’in Froogle adli yan sirketi veriyor. Eksi sozluk’ten cadd adli yazar bu hizmetin yakin zamanda « google local » ile birlestirilerek yerel alisverisler için bile google’a girilecegini soyluyor.

Bloglar ve web siteler için google’in diger bir hizmeti de Ad Sense. Ana sayfaniza iki uç adet reklam konuyor. Blogu ziyaret edenler reklam baglantisina tiklarlarsa belirli bir miktar pay aliyorsunuz. Google’da reklamverenlere sizin blogunuzda yer satiyor. Zekice bir strateji.
Varolan sitelerle birlikte hergun yaratilan bloglara reklam alarak hem reklam pastasini buyutuyor hem gelirini arttiriyor. Tabii ki google’in hizmetlerinin bir bedeli var ama bilginin depolanmasinin ve siniflandirmasinin bu sekilde duzenlenmesinin piyasanin totaliter mantigi ile yapilmasinin tehlikeli oldugunu dusunuyorum. Google kapisindan geçmeden bilgiye ulasmak onu birakin pizza ya da kitap ismarlamak giderek zorlasacak gibi gozukuyor.

Son dakika notu: Google artik bir fiil olarak kullanilmaya baslamis.Ornek: I googled X today.

Salı, Mart 01, 2005

Peace at 1st

1 Mart

Google
 
Web alterblogalisation.blogspot.com

Alterblogalisation

↑ Grab this Headline Animator