Baska turlu bir sey benim istedigim, Ne agaca benzer, ne buluta benzer; Burasi gibi degil gidecegim memleket, Denizi ayri deniz, havasi ayri hava; Nerde gorduklerim, nerde o bekledigim kiz| Rengi baska,tadi baska. CAN YUCEL

Pazartesi, Mart 29, 2010

Mart ayında yitirdiklerimize- Vahit Akça


Etiketler:

Brecht-Vahit Akça


Etiketler:

Çarşamba, Mart 17, 2010

Helal Olsun- Vahit Akça


Etiketler:

Cuma, Mart 12, 2010

Ustaya Saygıyla- Vahit Akça

"...O her çağda halkın özlemini duyduğu, hayallerinde yaşattığı efsanevi bir tiptir. Bazen masal dünyalarında, bazen günümüzde sürdürür yaşantısını, bazen de uzayı adımlar... Halkını seven her dürüst ve namuslu kişide az çok Abdülcanbaz'lık vardır. Dürüsttür, cesurdur, akıllı ve zekidir. Yakışıklıdır, çelikten kaslara sahiptir. Bu üstün niteliklerini daima iyinin, haklının, ezilenin yanında; sömürücülere, zalimlere, namussuzlara karşı kullanır..."
 

Dünya karikatürü bir insan'ı, bir usta'yı, bir ekol'ü yitirdi... TURHAN SELÇUK'u yitirmenin derin üzüntüsünü, acısını yaşıyoruz...
Ölürse, ten ölür... Büyük ustayı unutmayacak, karikatür sanatı varoldukça aydınlık çizgisiyle yaşatacağız...
 
Vahit Akça




TURHAN SELÇUK'UN ÖZGEÇMİŞİ:Türk Karikatüründe çığır açan isimlerden, duayen karikatürist Turhan Selçuk 1922'de Milas'ta doğdu. İlk karikatürleri Adana'daki ortaöğrenimi sırasında aynı yerde çıkan Türk Sözü gazetesi ile İstanbul'da Kırmızı Beyaz ve Şut spor dergilerinde yayımlandı (1941). 1943'te Akbaba'nın kadrosuna girdi, 1948'de Tasvir'de karikatürcü ve ressam olarak çalıştı; Refik Halit Karay'ın çıkardığı Aydede'nin baş çizeri oldu. Kardeşi İlhan Selçuk'la birlikte 41 Buçuk (1952), Dolmuş (1956) mizah dergilerini çıkardı. 1949'da, dünyada Steinberg'in öncülüğüyle başlayan modern karikatür anlayışına yöneldi. Yeni İstanbul gazetesindeki yazılarında "grafik mizah"ın karikatürün evrensel anlatımı olduğunu savundu; çalışmalarını bu yönde sürdürmeye başladı.Yeni İstanbul, Yeni Gazete, Akşam, Milliyet, Cumhuriyet gazetelerinde ve Akis, Yön, Devrim, Toplum, vb. dergilerde çizdi. 1957'de Milliyet'te çizmeye başladığı Abdülcanbaz dizisi büyük ilgi gördü. Tiyatroya ve sinemaya uyarlanan bu çizgi romanın bir deseni 1991'de PTT tarafından pul olarak basıldı. 1969'da iki arkadaşıyla Karikatürcüler Derneği'ni kuran Turhan Selçuk 1973'te Sanatçılar Birliği tarafından "Halkın Sanatçısı", 1983'te Gazeteciler Cemiyeti tarafından "Yılın Karikatürcüsü" seçildi. 1997 yılında da ''Cumhurbaşkanlığı Büyük Sanat Ödülü''nü alan Selçuk'un, 1992 yılında Dışişleri Bakanlığı'nın önerisi üzerine hazırladığı ''İnsan Hakları'' konulu sergisi Avrupa Konseyinin önerisiyle ilk kez Strasbourg'da açıldı ve 1997'ye kadar Avrupa'nın çeşitli kentlerinde ve Güney Afrika'da izlenime sunuldu.1997'ye kadar Avrupa'nın çeşitli kentlerinde ve Güney Afrika'da dolaştı. "Barış ve Kitap" konulu karikatürü 1992'de Avrupa Konseyi'nin başlattığı kitap okuma kampanyası boyunca bütün afiş ve dokümanlarda logo olarak kullanıldı. Sanatçı, çalışmalarını Turhan Selçuk Karikatür Albümü (1954), 140 Karikatür (1959), Turhan 62 (1962), Hiyeroglif (1964), Hal ve Gidiş Sıfır (1969), Söz Çizginin (1979) adlı albümlerinde topladı. Türkiye ve Avrupa'da bir çok müzede karikatürleri sergilendi.Milliyet gazetesinin ardından Cumhuriyet gazetesinde çizen Turhan Selçuk 88 yaşında hayata veda etti...

Etiketler:

Salı, Mart 09, 2010

8 Mart- Vahit Akça




Etiketler:

Pazartesi, Mart 01, 2010

BURUK BİR DAYANIŞMA HİKAYESİ...


-Sabah namazı için camiye giderken otomobil çarpması yüzünden hayatını kaybeden Tekel işçisi Hamdullah Uysal, işçilerin çocukları ve 76 gündür direnen tüm Tekel işçileri için-

En güvencesiz ortamlarda çalıştırılan ve her geçen gün haklarının bir kısmından vazgeçirilmeye çalışılan tüm emekçi kesimlerin sesi oldu Tekel işçisi.. Bu nedenle Tekel işçilerinin direnişi bütün emekçilerin ortak direnişidir... Ve bu direniş kimine göre kaybetse de, kazanan ve kazanımları olan bir direniştir. Çünkü haklı bir mücadeledir. Hemen hemen tüm kesimlerden büyük bir destek kazanmış, hem de sermayenin toplu, coplu, gazlı taarruzlarına karşı emekçi sınıfı bütünleşmiştir.

Hükümetin direnişteki işçilere, çadırlarını toplamaları için tanıdığı süre dolmaya yüz tutmuşken Ankara’daydık.

Karikatürlerimizi götürmeli, çadırların yakınında, mümkünse içinde, işçilerle olmalı birinci ağızdan ne olup bittiğini öğrenmeli, moral vermeli, moral bulmalıydık. Sözleşilen güne katılabilen arkadaşlarımızdan Hasan Seçkin, Hilmi Şimşek, Mustafa Bilgin ve Vahit Akça, orada olmak ve dayanışma duygularını iletmek isteyip de olamayan bütün karikatürcü arkadaşları temsilen direniş bölgesine ulaştık. Kapı girişlerinde; Samsun, Diyarbakır, İzmir, Batman çadırı yazılı yanyana dizili çadırlar minyatür bir Türkiye fotoğrafıydılar. Açıkcası nerden ve nasıl başlayacağımızı tam olarak kestiremiyor, hem sergiye uygun bir alan arıyor hem de gözlem yapıyorduk. Sonunda, üstünde “dayanışma çadırı” yazanına “Merhaba” dedik. İkram edilen çaylarımızı yudumlarken işçilerin moralinin epeyce aşağılarda olduğunu görmek yaşadığımız ilk hayal kırıklığı oldu doğrusu.
Kendilerine “yan gelip yatanlar” diyen hükümetten çoktan umutlarını kesmişlerdi, fakat onların asıl kızgınlıkları sendika yöneticilerineydi. Tekel işçilerinin sorunlarıyla ilgileniyor görünürken aslında ilgilenmiyor oluşlarına öfkeliydiler.

Daha önceleri, bazı olumsuzluklara karşı böylesine bir tavır geliştirmedikleri için eleştirilen işçiler -ki, bu eleştiriler arasında AKP'yi ikinci kez iktidara taşımak da var- bu direniş ile buzdağının suyun altında kalan kısmını çok iyi görmüşler... Özellikle, umutlarını kırsa da direnişlerini kıramayan sendikalar konusunda artık daha duyarlıydılar.. Öyle ya, “Tekel'i Tekel işçisi mi satmıştı? Ya satılan işletmeleri kim kapatmıştı? Amerikan tütünü ve sigarasını dayatanlar da mı Tekel işçisiydi? Hükümet Tekel'i açık tuttu da işçiler mi çalışmamıştı? Mesele çalışmam deyip yan gelip yatma meselesi mi, yoksa insanca çalışma koşulları için mücadelede miydi?” Patrona para, teşvik, kredi, fon... ya işçiye? Ay sonunda görecegiz hep beraber...

İşte bu nedenle Tekel işçileri, Danıştay’a açılan davadan gelecek 4C yasası’nın iptali haberini bekliyor dörtgözle... Bu haber umutları artırabilirdi. (Bu satırların yazıldığı saatlere kadar beklenen haber gelmedi.) Ama 4C'nin AIHM'ne gitmesi gündemde...

Dayanışma çadırındaki işçilere yanlarında kalamasak da destegimizin her daim sürdüğünü söyledik.. Başarılar dileyip vedalaşarak biraz ilerdeki Diyarbakır çadırında çay yapan işçiyle selamlaştık. Çadır bizden önce gelen “dayanışmacı ressamlar” tarafından her tarafı süslenmiş, değil sergi açmak, bir tek karikatür asacak yer yoktu. Hemen yanı başındaki Batman çadırını önerdi. Umudu burada bekleyen işçilere kendimizi tanıttıktan sonra, çadır dış duvarlarına karikatürlerimizi asmak istediğimizi söyledik. Bu sırada, Ankara’da olduğumuzu bildirdiğimiz Metin Peker ve Osman Yavuz İnal’da bize katıldılar. Batman’lı işçi kendi elleriyle astığı karikatürlerimizle bir minik sergi açtı. Vahit’in karikatürlerinden birinde gördüğü Gandi’yi için;
-Bunu tanıdım, bu Gandi, dedi ve ekledi, ama bizimkiler anca Dandi olur!..

Tekel işçilerinin hak arayışı ve onurlu direnişleri işçilerin dünyaya bakış açılarına da olumlu yönde yansıyor.. Konuştuğumuz bazı işçilerin ortak gözlemi ve söylemi şöyle: “Önceleri olumlu bakmadığımız ve bizlere öcü gibi gösterilen sosyalist çizgideki siyasetleri her zaman yanımızda gördük, onların da söylenenlerin aksine iyi insanlar olduklarını anladık... Bu çadırlarda, sınıfın ne oldugunu, etnik kimliğimiz ne olursa olsun, birbirimizden farklı olmadığımızı anladık... Bu da, birbirimizi suçlayarak, öteleyerek değil, işte böyle, bu çadırlarda olduğu gibi kaynaşarak oluyor... Bir anlamda da çadırlarımız, direnişimizin simgesidir..”

Sergimizin açılış saatlerinde yurt içinden-yurt dışından dayanışma heyetleri gelmeyi sürdürürken, işçilerden 4.000 kadarının “ 4C’ye geçmek için dilekçe” verdiklerini öğrenmek yaşadığımız ikinci hayal kırıklığıydı. Buna ve diger olumsuz gelişmelere ragmen işçilerin direniş azmi ve umudunu görerek, yaşayarak ayrıldık...

Dönüş için otobüs bileti alırken, fiyatını sorduğumuz görevli, Mustafa'nın bütün gün yakasında taşıdığı trafik kazasında ölen işçi Hamdullah Uysal fotoğrafını gördü;

-İstanbul bilet fiyatı 30, Tekelcilere 25 lira, dedi.

Biz de 'Tekel’ci değil miydik?

Hamdullah da böylece, selamlaştığımız, tanıştığımız bütün Tekel işçileri gibi, sevgisini, ilgisini gösterdi bize diye düşündük kederle. Bu satırların yazıldığı saatlarde sonuç belli değildi fakat bütün işkollarındaki emekçiler topyekün direnişe katılmadıkça zafere ilişkin işaretler ufukta görünmeyecek gibiydi.

Son cümlemin böyle olmasını hiç birimiz istemezdik. Umarım yanılmış oluruz.

Mustafa Bilgin-Vahit Akça

Etiketler:

Portreler-Vahit Akça


Etiketler:

Google
 
Web alterblogalisation.blogspot.com

Alterblogalisation

↑ Grab this Headline Animator