Baska turlu bir sey benim istedigim, Ne agaca benzer, ne buluta benzer; Burasi gibi degil gidecegim memleket, Denizi ayri deniz, havasi ayri hava; Nerde gorduklerim, nerde o bekledigim kiz| Rengi baska,tadi baska. CAN YUCEL

Cuma, Haziran 26, 2009

Yuvarlak Masa Toplantısı:GDOlar

Yuvarlak Masa Toplantısı
Konu: Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (GDO)

Tarih: 03 Temmuz CumaSaat: 20:00 - 22:00
Düzenleyen: Maltepe Yeşilleri
Yer: Kadıköy Yeşil Ev
Adres: Caferağa Mah. Haci Sukru Sok. No: 39/1 Kadıköy- Istanbul




Yeşiller Partisi
Sekreterya - Istanbul Yesil Ev: Istiklal cad. Balo sok. No:21 Kat:1 Beyoglu - Istanbul
Tel: 212-244 77 80 ve 533-362 02 13
yesillerbilgi@ yahoo.com. tr
yesillerinfo@ yesiller. org
www.yesiller. org

www.yesilgazete. org

Etiketler:

Perşembe, Haziran 25, 2009

Yeşil Gündem’de bu hafta: Yeşil Ekonomi


Yeşil Ekonomi Konferansı’ndan izlenimler

Heinrich Böll Stiftung Derneği ve Yeşil Politika Enstitüsü”nün düzenlediği Kriz ve Yeni Yeşil Düzen konulu konulu Yeşil Ekonomi Konferansı 21-22 Haziran tarihlerinde Bilgi Üniversitesi Dolapdere yerleşkesinde gerçekleştirildi.

Devamını okumak için tıklayınız
www.yesilgundem.blogspot.com

Etiketler:

Perşembe, Haziran 18, 2009

Geleceğimiz Rant Alanı Değildir


Basın açıklaması
Biyogüvenlik yasa tasarısı tartışılıyor. Hükümet sözcüsü Cemil Çiçek’ten GDO’ların serbest bırakılacağına dair bir açıklama geldi. Aşağıda bu açıklamadan bir bölümü bulabilirsiniz.“Kanunun yürürlüğe girmesiyle genetiği değiştirilmiş bitkilerin üretimine izin verilmesinin önü açılacak. Kanunla konulan değişik seviyelerdeki bilimsel eleklerden geçen ve sosyo-ekonomik değerlendirmede yeterli bulunan genetiği değiştirilmiş bitkiler ancak üretim hakkını elde edebilecektir. Genetiği değiştirilmiş bitkilerin izinsiz kullanımı, biyolojik çeşitlilik merkezleri ve organik tarım yapılan alanlara yakın üretimlerle bebek mamaları ve küçük çocuk besinlerinde özel amaçla geliştirilenler hariç kullanımı yasaklanmıştır.”Yeni İnsan Yayınevi olarak 2007 tarihinde çıkardığımız Prof. Dr. Şeminur Topal tarafından hazırlanan “Değiştirilen gen mi, Sen mi, Evren mi?” kitabında GDO’ların sakıncalarını kamuoyuyla paylaşmıştık.Neo liberal politikaların sağlığı hiçe saydığı ve para kazanma hırsının önlenemez cazibesi GDO’lu ürünleri rant alanı haline getirdi.Transgenik teknolojinin dört kullanım alanı var.a)GDO’lu bitkisel tarım ürünlerib)GDO’lu orman ağaçlarıc)GDO’lu hayvanlard)GDO’lu balıklar.Tarımsal ve sosyo ekonomik yapı üzerinde olası riskler irdelendiğinde, doğada gen kaçışlarına bağlı biyodönüşümle yapmakta oldukları biyolojik çeşitlilik kaybı nedeniyle ekolojik fakirleşmeye ve sürdürülebilirliğe yönelik zararları da tartışılmaktadır. Transgenetik üretimlerle, özellikle kısır tohum yaratma uygulamalarını tanımlamak için kullanılan “Terminatör Gen” yaratılması nedeniyle tarımda:- sürekli dışabağımlılık- her yıl yenilenen tohumluluk temin zorunluluğu- Pazar bağımlılığı- Yüksek tohumluk fiyatları- Yerel ekofloranın ortadan kalkması- Endemik türlerin silinmesi gibi dezavantajlarının yanı sıra;- Geleneksel tarımsal üretim sistemindeki değişiklikler- Doğal ekoflorada olası gen kaçışları ile değişim ve kayıplar- Çiftçilerin yerel çeşitliliklerin kaybına bağlı olarak yeni tohumluk üretebilme olanaklarını kaybetmeleri önemli sorunlardandır.Ayrıca en önemlisi de bu tohumların insan sağlığını tehdit eder durumda olmalarıdır. Çok ilginçtir ki; yapılan açıklamada GDO’lu ürünler bebekler için üretilen besinlerde yasaklanırken neden yetişkinlerde serbest bırakılmaktadır? Neo liberal dönemde sosyal devletin sona erdiğini fark ediyoruz. Sakıncaları açıklamada yer almasına rağmen GDO’lu ürünlere izin verilmesi toplumun tüm kesimi için sağlık tehdidi oluşturması nasıl görmezlikten geliniyor? On yıl öncesine kadar kanser butik/az rastlanır bir hastalıkken şimdi yaygınlaştı. Sizce bu bir rastlantı mıdır? Geçen yıl Rusya’ya ithal edilmek istenen ve Rusya tarafından geri gönderilen domateslerin yerel pazarda tüketilmesi nasıl bir aymazlıktır? Bir taraftan toplum sağlığı için yapılan sigara yasağını hükümet sağlık açısından desteklediğini söylerken bu yasa tartışmalarında farklı tavır almalarının nedeni nedir?Biyogüvenlik kavramından bizim anladığımız şudur:Modern biyoteknolojik tekniklerin uygulamaların ve ürünlerin, insan sağlığı ve biyolojik çeşitlilik üzerinde oluşturabileceği olumsuzlukların belirlenmesi sürecini, bu risklerin meydana gelme olasılığının ortadan kaldırılması ya da olasılığın kaçınılmaz olması durumunda söz konusu zararların kontrol altında tutulması için alınan önlemlerdir. Bunun zıddına tüm risklerle toplumu yüz yüze bırakmak, toplumun bile bile zarar görmesini sağlamak değil.Hükümetten beklentimiz biyogüvenlik yasasında GDO’lu ürünlerin yasaklanması ve yeni düzenlemeyle bu sektöre rant alanı olarak bakmamaları yönündedir.Kamuoyundan beklentimiz ise, gerek görsel gerek de yazılı medyada bu tartışmaların canlı tutulması ve toplumun tüm bileşenlerinin sosyal sorumluluk bağlamında geleceğine sahip çıkmalarını beklemekteyiz.
Yeni İnsan Yayınevi
www.yeniinsanyayinevi.com
Fidan Ekolojik Ürünler

Etiketler:

Salı, Haziran 16, 2009

YEŞİL Ekoloji Tartışma Dizileri 4



Avrupa Parlamentosu Seçimleri
Yeşil-Ekoloji Bağlamında
Ne Anlama Gelecek ?

Tartışmacı
Ender Eren

Düzenleyen
Yeşil ve Sol Çalışma Grubu, İstanbul
http://www.yesilvesol.org

Tarih: 19 Haziran Cuma 2009
Saat : 18:30
Yer : Makine Mühendisleri Odası KatipMustafa Celebi Mh. İpek Sk. No:9 Beyoglu-İstanbul

Etiketler:

Yaşar Kemal: Hasankeyf’i yok etmek dünyanın mirasını yok etmektir


Hasankeyf’in de içinde bulunduğu Dicle Vadisi’nin UNESCO Dünya Miras Alanı olarak ilan edilmesini talep eden uluslararası imza kampanyasına şarkıcı Tarkan, Orhan Gencebay ve Nobel Ödüllü yazar Orhan Pamuk’tan sonra bir destek de Türk edebiyatının dev ismi Yaşar Kemal’den geldi.
Dilekçeyi imzalayan Yaşar Kemal yaptığı açıklamada, doğasını, tarihini ve kültürünü yok eden toplumların ayakta kalamayacağına dikkat çekerek, şunları söyledi:
Bütün yüreğimle inanıyorum ki doğayı yok etmek suçların en büyüğüdür. Hiçbir şekilde bağışlanamaz. Bugüne kadar insanlığı ne kadar savunduysam doğayı da o kadar savundum. Şunu bilmeliyiz, doğanın yok olduğu gün insanlık da yok olacaktır.
Bir zamanlar barajlar ekonomik kalkınmanın ‘olmazsa olmazı’ sanılırdı. Oysaki bilinçsizle yapılan barajlar doğayı yok eden nedenlerin başını çekti. Örneğin, Sovyetler Birliği’ni ne reformlar ne de Gorbaçov yıkmıştır. Sovyetler Birliği’nin yıkılmasının ana nedeni barajlardır. Sovyetler Birliğinde barajlar üstüne yapılan yanlışlar buğday ambarı sayılan bir bölgeyi yok etti, 1963’te buğdayını Kanada’dan getirtmek, ekmeği karneye bağlamak zorunda kaldı. Bugün hala Aral Gölü topyekûn çöl olmasın diye uğraşılıyor.
Barajlar doğayı yok etmekle kalmıyor, toprak tuzlanması, çölleşme, hastalıkların artması gibi tahribatlar yanısıra kültürü ve verimli tarım arazilerini de yok ediyor. Nehir yatakları dünyanın en verimli tarım arazileridir. Barajlar bu toprakları yok etmiştir.
Tarihi miras tüm dünyaya bırakılan bir mirastır. Taliban, Afganistan'da Bamyan’da Buda heykellerini yıktığında dünya ayağa kalkmıştı. Doğasını ve tarihini yok eden bir toplumun gelecekte ayakta kalması mümkün değildir.
Hasankeyf’te doğayla tarih birbirinden ayrılamaz biçimde içiçedir. Bu bütünlüğüyle bugüne ulaşmış Hasankeyf’in zenginliğini kurtarma kazılarıyla, hele hele uygulaması imkansız olan başka yere taşıma önerileri ile yok etmek dünyanın mirasını yok etmektir.
Hasankeyf için Doğa Derneği’nin başlattığı kampanyayı da sonuna kadar savunacağım. Hasankeyf bir dünya mirasıdır ve UNESCO Dünya Miras Alanı olarak ilan edilmelidir.”
Doğa Derneği ve Atlas Dergisi tarafından hazırlanan dilekçede, Hasankeyf’in en az 10 bin yıllık geçmişi ve küresel ölçekte nesli tehlike altındaki canlı türleri ile UNESCO’nun 10 dünya mirası kriterinden 9’unu karşılayan insanlığın sahip olduğu en eski kentlerden birisi olduğuna dikkat çekiliyor.
Barajın yapılması halinde tarihi kent Hasankeyf ile birlikte 300'den fazla arkeolojik alanın sular altında kalacağı ifade edilen dilekçede Ilısu Barajı’nın birçok endemik ve küresel ölçekte nesli tehlike altında canlı türünü de tehdit ettiğine işaret ediliyor.
Dilekçe, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile projeye kredi sağlayan ülkelerden Almanya Başbakanı Angela Merkel, Avusturya Başbakanı Werner Faymann ve İsviçre Başbakanı Hans-Rudolf Merz’e iletilecek.
İmza İçin:www.hasankeyfesadak at.com
Daha fazla bilgi için: www.dogadernegi. org

Etiketler:

Pazartesi, Haziran 15, 2009

KARMATE

KARMATE… ÜRETİMİ, PAYLAŞIMI VE EMEĞİ SİMGELİYORKARMATE Lazca’da günümüzde yok olma noktasına gelmiş, unutulan bir değer olan “su değirmeni” anlamına gelir. Üretimi, emeği, karşılıksız yardımlaşmayı simgeler. Bu özelliğiyle “Karmate”, bir müzik grubu için düşünülecek anlamlı isim.
KARMATE; yozlaştırılan kültürlere ve dillere; sağlam duruşları,attıkları emin adımlarla sahip çıkıyor. KARMATE’nin NANİ albümü bu yozlaşmaya direnen; kültürleri,dilleri özüyle yaşatmak için çabalayan haklı duruşlarının bir ürünüdür...
KARMATE’nin canlı olarak (hücum kayıtla) hazırlanan ilk albümü “Nani”, Z Müzik ve Kalan Müzik ortak yapımı olarak yayınlandı. Uzun süredir sahnelerde sergiledikleri canlı performansları ile dikkat çeken grup, Karadenizli halk ozanlarının sandıklarda saklı kalmış tozlu raflarda unutulmuş bant kayıtlarını gün ışığına çıkararak, bu melodileri yeniden harmanlayıp öğüterek dinleyiclerine sunmayı kendilerine hedef olarak koyuyor…
KARMATE, Türkçe, Lazca, Gürcüce, Ermenice, Rumca ezgilerle bir araya getirdikleri albümleriyle, Karadeniz müziğine yeni bir soluk getirecek….KARMATE ''Karadeniz kültürünün müziğini icra edebilmek, özveri, en önemlisi sorumluluk gerektirir'' diyor ve akustik enstrümanlarla ezgilerin hassas yapılarını bozmadan yorumluyor..
KARMATE’nin Nani isimli albümünde oniki eser yer alıyor. Albüme Şevval Sam, İsmail Hakkı Demircioğlu, İberya Özkan, Efkan Şeşen, Bayar Şahin, Erdal Bayrakoğlu, Kenan yaşar gibi usta seslerin yanı sıra Karadeniz’in genç müzisyenleri Fatih Yaşar, Fatih Reyhan, Aydoğan Topal, Yasemin, Eylül Duru, Harun Topaloğlu ve Yaşar Kabaosmanoğlu vokalleri ile renk kattı..Resul DİNDAR ( Vokal ), Oktay ÜST ( Kemençe, Vokal ), İsmail AVCI İsmanaşi ( Tulum ), Gökhan ÖZKAN ( Akordion, Vokal), Muhterem SUR ( Buzuki, Lavta, Bağlama ), Eshat ALPKAYA - Aliş ( Klasik Gitar ), Yıldırım YALÇINKAYA ( Bas Gitar ) ve Ömür ARSLAN ( Perküsyon ) dan oluşan Karmate Grubu’nun ilk albümü Kalan müzik etiketi ile çıkıyor.20 Mayıs 2009 tarihinde müzikseverlerin beğenisine sunulan NANİ albümü daha ilk günde yoğun ilgiyle karşılandı… “Bugünü bizlerle birlikte sabırla bekleyen, her daim yanımızda olan siz kocaman yürekli güzel insanlara sonsuz teşekkürler” diyor KARMATE…
17 Haziran'da "nani" isimli albümlerinin tanıtım konseriyle sizlerle olacak Karmate....Albüme sesleriyle ve yürekleriyle destek veren sanatçıların yanı sıra çeşitli sanatçı dostlarımızın, sivil toplum kuruluşlarınında yanımızda olacağı gece de siz değerli dostlarıda yanımızda görmekten kıvanç duyacağız....
Katılacak dostlarımızdan bir kaç örnekŞevval Sam, Erdal Güney, Nail Yurtsever, Ferhat Tunç, Murat Kekilli, Erdal Bayrakoğlu, İlkay Akkaya, Erhan Saraloğlu,Ertuğrul Mavioğlu,Kalan Müzik Hasan Saltık, Anadolu Müzik Cem Yılmaz,Ender Eren Yeşiller Partisi, Orhan Yayla, Sivil toplum kuruluşları ve çeşitli dernek temsilcileri...Tarih: 17 Haziran 2009 Saat: 21:30Yer: BALANS - İstiklal Cad. Balo sok. no:22 Beyoğlu

Etiketler:

Toprak Mülkiyeti Sempozyumu

Türkiye'de neoliberal politikalar tarafından doğrudan ya da dolaylıyoldan yeniden yapılandırılan toprak temelli mülkiyet biçimleri veilişkilerini tüm boyutlarıyla sorgulamayı, kamusal yararı temel alanmülkiyet biçimleri arayışlarını netleştirmeyi ve bu konuda kapsamlıbir tartışma süreci yaratmayı amaçlayan "Toprak Mülkiyeti Sempozyumu"17 - 18 Aralık 2009 tarihleri arasında Ankara'da düzenlenecektir.Sempozyumla ilgili detaylı bilgiye alttaki linktenulaşabilirsiniz.
http://www.toprakmulkiyetisempozyumu.net/

Etiketler:

Pazar, Haziran 14, 2009

YEŞİL EKONOMİ KONFERANSI

Kriz ve Yeni Yeşil Düzen
20-21 Haziran 2009, İstanbul Bilgi Üniversitesi, Dolapdere Yerleşkesi

Cumartesi – 20 Haziran ‘09
10:00 – 10:30
Açılış
Ulrike Dufner, Heinrich Böll Stiftung Derneği Direktörü
Bilge Contepe, Yeşiller Partisi Eş Sözcüsü
Dilaver Demirağ, Yeşiller Partisi Eş Sözcüsü

10:30 – 12:30
Mevcut finansal krizin değerlendirilmesi
Cemil Ertem, Ekonomist, Taraf Gazetesi yazarı
İpek İlkkaracan, İstanbul Teknik Üniversitesi İşletme Fakültesi
William Day, Diyarbakır Kalkınma Merkezi, Harvard Üniversitesi

Moderatör: Erkin Erdoğan, Heinrich Böll Stiftung Derneği

12:45 – 14:00
Serbest bildiriler 1
14:30 – 16:30
Ekonomik kriz – Ekolojik krizAlain Lipietz, Milletvekili, Avrupa Parlamentosu, Fransa Ahmet İnsel, Galatasaray Üniversitesi Moderatör: Ümit Şahin, Yeşiller Partisi

16:30 – 17:45
Serbest bildiriler 2


Pazar – 21 Haziran ‘09
10:30 – 12:30
Yeni yeşil düzen nedir? Green New DealMiriam Kennet, Green Economics Institute
Ahmet Atil Aşıcı, İstanbul Teknik Üniversitesi İşletme Fakültesi
Moderatör: Aysen Ataseven, Yeşiller Partisi
12:45 – 14:00
Serbest bildiriler 3

Ekonomik krizin çözümünde Green New Deal15:00 – 16:30 – I. Bölüm
Musa Galip Eroğlu, TÜSİAD Çevre Çalışma Grubu Başkanı
Tayfun Görgün, DİSK Genel Sekreteri
Moderatör: Ulrike Dufner, Heinrich Böll Stiftung Derneği Direktörü
16:30 – 16:45 16:45 – 18:00 – II. Bölüm
Nükhet Hotar Göksel, Milletvekili, AKP Genel Başkan Yardımcısı
Ümit Şahin, Yeşiller Partisi
Ayrıntılı bilgi için
www.yesilekonomi.org

Etiketler:

Perşembe, Haziran 11, 2009

KIRKLARELİ KENT SEMPOZYUMU

KIRKLARELİ KENT SEMPOZYUMU
Tarih:12 Haziran 2009 Cuma
Başlama Saati:09.30
Yer: Serbest Muhasebeci ve Mali Müşavirler Odası KIRKLARELİ
Düzenleyen: TMMOB Kırklareli İl Koordinasyon Kurulu
09.30 AÇILIŞ-Kırklareli İKK-TMMOB-Kırklareli Belediye Başkanı-Kırklareli Valisi
11.0 I.OTURUM: Ormanlarımız, Su Kaynaklarımız, Tarım Alanlarımız ve Geleceğimiz Yönetici: Yrd. Doç. Dr. M. Tevfik ÖZLÜDEMİR/HKMO İst. Şube Bşk.Konuşmacılar:
* Dr. Erdal KÖKTÜRK/Harita ve Kadastro Mühendisi
* Besim SERTOK/OMO Marmara Şb. Bşk.
* Ahmet ATALIK/ZMO İst. Şube Bşk.
* Prof. Dr. Beyza ÜSTÜN/YTÜ Çevre Mühendisliği Bölümü
SORU-YANIT
YEMEK ARASI
14.0 II.OTURUM: Su, Çevre EnerjiYönetici: Alaattin Aras/TMMOB Yönetim Kurulu ÜyesiKonuşmacılar:
* Vahap SINMAZ/Kimya Mühendisi KMO Bursa Şubesi
* Şerafettin ÇENGEL/JMO İst. Şube Yönetim Kurulu Üyesi
* Hüseyin KAHRAMAN/KMO Kırklareli İl Temsilcisi.
* Prof. Dr. Tanay Sıdkı UYAR / EUROSOLAR Türkiye Avrupa Yenilenebilir Enerjiler Birliği Başkan Yardımcısı
SORU-YANIT
16.0 III.OTURUM: Bölge Planı ve Kentin İmar SorunlarıYönetici: Dr. Turhan TUNCER/ZMO 2. BaşkanıKonuşmacılar:
* Basri GÜREL/Kırklareli Belediyesi İmar MüdürüKırklareli'nin İmar Sorunları
* Prof. Dr. Emre AYSU/YTÜ Mimarlık Fak. Öğr. Üyesi Ergene Havzası Çevre Düzeni Planı Nedir? Ne Değildir?
* Prof. Dr. Cemil Cangir/NKÜ Ziraat Fak. Öğretim ÜyesiErgene Havzası Çevre Düzeni Planı Hakkında Bildiklerimiz veBilmediklerimiz
SORU-YANIT
KOKTEYL

Etiketler:

% 100 Ekolojik Pazar 3 yaşında


Etiketler:

Edi Bese; Yetti Garı Biz artık tam demokrasi istiyoruz

Hukumet devletle yasadigi gerilimli iliskide sonunda Cemil Cicek mantigina teslim oldu. Yagmaciliklarina susulmasi karsiligi tam demokrasiyi unutup devlet gibi dusunmeye ve hareket etmeye basladi. Bu oldugundan beridir hukumet, guvenlik burokrasinin emir ve gorusleri ekseninde hareket ediyor. Bunun sonucu olarak hukuk ihlalleri, hatta hukukun keyfilesmesi olaganlasmaya basladi.

Bir yandan Kurt sorunu bariscil cozume kavussun diye cabalanirken, uluslararasi konjonktur buna uygun ortam saglarken, diger yandan da Kurt hareketinin silahli olmayan mensuplarina karsi yipratici bir operasyon yapiliyor. Adeta kalici bir baris olmasin, bu ulke 30 yildir kanayan bir yaradan kurtulmasin, silahlar susmadan savas tum siddeti ile sursun, bircok genc insan artik daha da anlamsizlasan bu savas yuzunden canlarindan olsun isteniyor. Sanki Kurt hareketi silahtan baska her tur cozumden uzak dursun, bu ulke agir adimlar ile bir ic savasa suruklensin isteniyor.

Hayir, artik yetti, biz cocuklarimiz silah tuccarlari kazanclarina kazanc katsin diye olsun istemiyoruz, biz doganin ve insanin yillardir suren yikimi devam etsin, ulke daha da yoksullassin, demokrasi bir hayale donussun, bu ulke savas ortaminda yasamaya devam etsin istemiyoruz.

Tam da bu nedenle Kurt halkinin medyasi olan Gunluk Gazetesi'ne donuk baskilari demokrasiye yapilan buyuk bir ihanet olarak goruyoruz. Ve hukumete diyoruz ki kani kanla yikamayin, iki oy ugruna bu ulkeyi kanli bir fasizm iklimine suruklemeyin, artik eyyamciligi, nalinci keseri gibi kendine yontarak idare etmeyi birakin. Artik yeter/Edi Bese, biz bu ulkede kalici baris istiyoruz, biz bu ulkede Kurt halki esit yurttas olsun istiyoruz, DTP vebali degil cozumun bir parcasi olarak gorulsun istiyoruz. Bu ulkede barisla, onurun, adaletin elele vermesini arzuluyoruz. Tum bunlar olsun ki bu ulkede yoksulluk azalsin, bu ulkede silah tuccarlari degil emegi ile yasamak durumda olanlar insanca bir hayat yasasin.

Yeter Silahlar Sussun, Yeter Artik Ozgur Bir Yasam Olaganlassin.

Yesiller Partisi Basin Burosu
Sekreterya - Istanbul Yesil Ev: Istiklal cad. Balo sok. No:21 Kat:1 Beyoglu - IstanbulTel: 212-244 77 80 ve 533-362 02 13
yesillerbilgi@ yahoo.com. tr - yesillerinfo@ yesiller. org
www.yesiller. org

Etiketler:

TRAKYA İSTANBUL’UN VAROŞU OLAMAZ.. GELECEĞİNE SAHİP ÇIK…!

MARÇEP - MARMARA ÇEVRE PLATFORMU
PANELİNE DAVET..

İSKİ Trakya’nın sularını İstanbul’a çevirip Trakyalının hayat damarlarını kesiyor. Geçim kaynaklarının kökünü kurutuyor.Istranca’nın beş deresinden sonra sıra Rezve’de.
Rezve suyunun kesilmesi hem toprağa, hem balıkçılığa darbe vuracak. Taşkın suları, denizleri besleyen, planktonları çoğaltan ve balıkların beslenmesine en önemli katkıyı sağlayan doğal kaynaklardır. Kıyıköy’de balıkçılık öldü sıra İğneada körfezinde.
Su hayattır. Hayatına sahip çık.
MARÇEP-Marmara Çevre Platformu Trakya’nın geleceğinin tartışılacağı panel düzenliyor. İstanbul, Bursa, Kırklareli, Çorlu, Edirne, Tekirdağ, Lüleburgaz’dan gelecek çevre dostları, konunun uzmanlarıyla birlikte sizlerle buluşuyor.
MARÇEP CUMARTESİ GÜNÜ SAAT 13.00 TE İĞNEADA, LİMANKÖY,BEĞENDİK, AVCILAR, SİSLİOBA, DEMİRKÖY’LÜLERİ BEKLİYOR.
13 Haziran 2009 (CUMARTESİ)
Yer : Kırlareli-İğneada
Liman Kahve
PANEL
13- Haziran CUMARTESİ
12:45-13:00 MARCEP Sekreteri Yusuf Gürsucu Panel-Forum Açılış Konuşması
13:00-16:00 PANEL
Panelistler :
Prof.Dr. Osman İNCİ İstanbul Trakya’yı yutacakmı…!
Prof.Dr.Emre AYSU Küreselleşmek isteyen kent ve Trakya !
Prof.Dr.Cemil CANGİR Suyumuz öldü! Toprağımızıda kefenleyin diyorlarmı?
Uz.Biyalog Okan CAN Çalınan Sular..!

Etiketler: ,

Çarşamba, Haziran 10, 2009

Üretiyorum Kolektifi Şenliği

Sarıyer Belediyesi Halk Eğitim merkezi
11 Haziran 2009

*12.30 Çevre Konferansı
Prof.Dr. Cumali Kınacı
Doç.Dr. Doğanay Tolunay
Besim Selçuk Sertok
Göktan Gürcü
Hayati Kaptanoğlu
Yer: Sarıyer Halk eğitim merkezi(belediye)

*15.30:"genetiği değiştirilmiş organizmalar ve biyogüvenlik yasası" ZMO İstanbul Şube Başkanı Ahmet Atalık ve Prof. Dr. Kenan Demirkol
Gdo'ya Hayır Platformu
17.30: Stefo Benlisoy ve Fevzi Özlüer "Kapitalist Uygarlığın İklim Değişikliği ile İmtihanı"
Ekoloji Kolektifi

Etiketler:

Salı, Haziran 09, 2009

Sekizinci Dünya Rüzgar Enerjisi Konferans

Dünya Rüzgar Enerjisi Birliği (WWEA) nin her yıl düzenlediği Rüzgar EnerjisiKonferansı ve Sergisinin Sekizincisi "Adalar için- kıyıdan uzakta ve kıyıda-Rüzgar Enerjisi" temasıyla, Güney Kore, Jeju adasında 23-25 Haziran 2009tarihlerinde gerçekleşecek.40 ülkeden katılacak konuşmacılar,130 dan fazla tebliğle rüzgar enerjisialanındaki en son teknolojik gelişmeleri sunacaklar. Konferans, adalarda veadaların çevresindeki rüzgar enerjisi uygulamalarına ve karma (hibrid) vetek başına sistemlere odaklanacak. Kıyıdan Uzakta Deniz Üstünde rüzgar enerjisiteknolojisi, Asya, Avrupa ve Kuzey Amerika'da pek çok ülke tarafındangeliştiriliyor ve büyük kapasiteli rüzgar çiftliklerinin kurulmasıplanlanıyor. Yenilenebilir enerjide hibrid sistemler özellikle, rüzgarlabirlikte diğer yenilenebilir enerjilerin bol olduğu adalar için önemli roloynuyor. Bu teknolojiler, az gelişmiş, ulaşılması zor kırsal bölgelerdeelektrik temini için de giderek önem kazanıyor.WWEC 2009, ayrıca, rüzgar enerjisinin gelişimi için vazgeçilmez önkoşul olanetkin ulusal ve uluslararası politikaları tartışacak. Konferans sonuçları,IREA, Uluslarası Yenilenebilir Enerji Ajansı ve Birleşmiş Milletler İklimdeğişikliği görüşmelerine iletilerek, bu yılın sonunda Kopenhag'da kabuledilecek uluslarası iklim değişikliği anlaşmasına katkıda bulunacak.WWEC 2009, Dünya Rüzgar Enerjisi Birliği (WWEA) ortaklığıyla Kore RüzgarEnerjisi Birliği (KWEA), Kore Bilgi Ekonomileri Bakanlığı, Jeju Belediyesi,UNESCO ve Almanya Çevre Bakanlığı tarafından desteklenmektedir.Dünya Rüzgar Enerjisi Konferansı ve Sergisini 2010 yılında İstanbul'da düzenleyecek olan EUROSOLAR Türkiye konferansta yeralacaktır.
Ayrıntılı bilgi www.2009wwec.com sitesinden elde edilebilir.
İletişim için ;Prof. Young-Ho LEE, Ph.D.Vice President, Korea Wind Energy Association (KWEA)Chairperson of WWEC2009 Organizing CommitteeTel: +82-51-410-4293Fax: +82-51-403-0381info@2009wwec.com or lyh@hhu.ac.kr veya Stefan GsängerSecretary General, World Wind Energy AssociationWWEA Head OfficeCharles-de-Gaulle-Str. 553113 Bonn, GermanyTel. +49-228-369 40-80Fax +49-228-369 40-84
www.WWindEA.org

Etiketler:

Pazartesi, Haziran 08, 2009

Carsamba 19.00 Yesilev - Zeynep Gambetti'yle Zapatistleri Konusuyoruz

Zapatistler orgutlenme bicimleri, dunya gorusleri, yasam tarzlari, uretim-tuketim
iliskileri gibi bircok konuda gunumuz dunyasina alternatif bir
yasam suruyorlar.
Bogazici Universitesi ogretim uyesi Zeynep Gambetti'yle
Meksika'nin Ulusal Halk Kurtulus ordusu Zapatistleri konusacak,
soylesecek, sorular sorup cevaplar arayarak uzaktan da olsa
bu yerel mucadeleye taniklik edecegiz. Davetlisiniz. ..

GencYesiller

YER: Beyoglu Yesil Ev
GUN: 10 Haziran Carsamba
SAAT: 19:00

Etiketler:

Dünya Çevre Günü Basın Açıklaması Erdek Yeşil ve Sol Çalışma Grubu

Bugün 5 Haziran Dünya Çevre Günü.Bugün dünyanın hemen her yerinde olduğu gibi, Erdek’te de geleceğe ilişkin kaygılarımızı bir kez daha derinden hissettiğimiz bir gün.Küresel ısınmaya bağlı iklim değişikliği, ozon tabakasının delinmesi, kuraklık, çölleşme ve ormansızlaşma gibi küresel sorunlar, dünya üzerindeki canlıların yaşamı için tehdit olmaya devam ediyor. Öte yandan bölgemize baktığımızda ise, Erdek körfezinde kurulması planlanan endüstriyel tesisler, hem bölgemizdeki canlıların yaşamını, hem de bölgede yaşayan insanların geçimlerini sağladığı zeytincilik, turizm ve balıkçılık temelindeki ekonomisini tehdit etmektedir.Marmara’nın nispeten daha az kirli kalmış son körfezini de sanayileşme uğruna feda edecek bu girişimleri baştan ve kökten reddediyoruz. Bu girişimler, bölgenin doğasının ve insan yaşamının nasıl etkileneceğini zerre umursamadan, ister yerli ister yabancı olsun yalnızca yatırımcı şirketlerin çıkarını gözeterek yola çıkılan girişimlerdir. Türkiye’nin ve Marmara’nın yerli ve bedava rüzgârını değerlendirmek üzere rüzgâr enerji santralleri için en uygun bölgesine, ithal kömürle çalışacak binlerce megavatlık termik santraller yapmaya kalkmak, kör gözlü bir enerji politikası değilse başka nasıl açıklanabilir?Bizler Yeşil ve Sol Erdek grubu olarak, şirketlerin ve onun hizmetkarı olmuş hükümet ve medyanın “istihdam yaratılacak”, “ülke zenginleşecek” yalanlarına tokuz. Küreselleşmiş sermayenin istihdamı, küresel modern kölelik değil de nedir? Dünya’da emeği ile “zenginleşen” bir tane ülke var mıdır?Bizler, doğaya saygılı, özgür, eşit ve adil bir yaşam istiyoruz. Özgür istihdamımızı, ancak ortaklaşarak kendimizin yaratabileceğine inanıyoruz. En büyük zenginliğimizi de, içinde yaşadığımız doğa ve kültürel mirasımız olarak görüyoruz. Termik santraller ve endüstriyel yatırımlar, doğa’da yaratacakları yıkım nedeniyle, bizleri zenginleştirmek yerine fakirleştirecektir. Kendimizi var etmeye, ancak doğayı koruyarak ve geliştirerek erişebiliriz.Yeşil ve Sol Erdek Grubu olarak,Halkımızın içinde ve halkımızla birlikte söz veriyoruz;Erdek körfezi ve çevresinde yapılacak termik santral ve büyük endüstriyel yatırımlarına karşı, Çanakkale ve ilçelerindeki yerel oluşumlarla birlikte, tehditler ortadan kalkana kadar birlikte mücadele vereceğiz.Duyarlı tüm kişi ve kuruluşları, bu mücadeleye katılmaya ve destek vermeye, bize dayatılanı değil, kendi tercihlerimize göre bir yaşamı birlikte örmeye çağırıyoruz. Erdek Yeşil ve Sol Çalışma Grubu

Etiketler:

KAZDAĞLARINDA ALTIN MADENCİLİĞİ ÇANAKKALE’DE ÇEVRE KİRLİLİĞİ İSTEMİYORUZ

Türkiye’de uygulanan neoliberal politikalardan en çok çevre ve tarım alanları zarar görmüş, uygulanan özelleştirmelerle de ulusun dişinden , tırnağından arttırarak oluşturduğu ne kadar birikim varsa büyük bölümü yer altı kaynaklarını da kapsayacak şekilde küresel sermaye gruplarının hizmetine sunulmuştur.Ülkemizin % 50 sinden fazlası yabancılar tarafından onur kırıcı ruhsat bedelleri karşılığı ipotek altına alınmıştır.Geçmişte olduğu gibi günümüzde de bu işlemler taşeronlar, yerli işbirlikçiler aracılığı ile yapılmaktadır.
İpotek altındaki bölgelerden birisi de Kazdağlarıdır. Kazdağları Bandırma’dan Ayvalık’a, Midilli’ye, Gökçeada’ya kadar yörede yaşayan 2 milyon insanın temiz ve güvenilir su kaynağı, oksijen kaynağı, çok değerli tarım alanları, bütünlüğü korunan önemli orman alanlarımızdandır. Birçok endemik bitkiyi barındıran önemli gen merkezi, yaban hayatı için değerli bir yaşam alanıdır. Tarih ve mitoloji alanıdır. Kısacası geçmişten devraldığımız titizlikle koruyarak gelecek nesillere devretmemiz gereken değerli bir mirastır.
Şimdi bu bölgede özellikle altın madencileri sondaj çalışmalarını tamamlamak üzeredirler. Fırsat bulurlarsa yakında işletme aşamasına geçeceklerdir. Yani Kazdağlarının doruklarında 1 km çapında 400 m derinliğinde cehennem çukurları açacaklar, milyarlarca ton kayacı öğütecekler, siyanürle kirletip çok az olan altını aldıktan sonra bu atıklarla bizi baş başa bırakacaklar, yer altı sularımızı, havamızı zehirleyecekler, radyoaktiviteyi arttıracaklar, bölgedeki tarımsal üretimin değerini ve miktarını düşürecekler, tüm canlıların amansız hastalıklara yakalanmalarına sebep olacaklardır. Başka bir deyişle yeryüzü cenneti olarak da adlandırılan bu bölgede yaşamı bitireceklerdir. Bölgede yaşayan, buradan hava soluyan, su içen, beslenen yurttaşlar olarak bu duruma sessiz kalmayacağız.
Ayrıca ilimiz ve yakın çevresine Bandırma’ya kadar toplam 6000 megavat gücünde emisyon hacmi dikkate alınmadan yanlış yer seçimi yapılarak termik santraller kurulmaya başlanmıştır. Termik santraller ısıl enerjinin elektrik enerjisine çevrildiği tesislerdir. Söz konusu santrallerde kalitesiz ithal linyit kullanımı sonucu doğaya kükürt dioksit, azot oksitleri, karbon monoksit, karbon dioksit, ozon, hidrokarbonlar, ağır metaller ve radyoaktiviteye neden olan radon gazı salınmaktadır. Sonuçta salınan gazların birçoğu asit yağmurları olarak santralin coğrafi konumuna göre 60 km yarıçapındaki dairesel alan içersindeki, suları zehirlemekte, tarım ürünlerinde zarara yol açmakta, ormanları yok etmektedir. Ayrıca da solumun yolları hastalıkları ve kanser gibi ölümcül hastalıklara neden olmaktadır. Bu konuda Yatağan termik santrali komu oyunca bilinen en belirgin örnektir. Yine bölgemize dünyanın en kirli sanayilerinden çimento fabrikaları kurulma çalışmaları sürdürülmektedir. Termik santraldeki kaygılarımızın tümü çimento fabrikaları içinde geçerlidir.Bu yüzden yukarıda sözünü ettiğimiz gibi dünyanın en ayrıcalıklı yöresi olan içinde yaşadığımız bu bölgeye AB ülkelerinin kendi ülkelerine kurdurmadıkları termik santraller ve çimento fabrikalarının yenileri kurulmamalıdır.
Doğal yaşam için en temel ihtiyaçlardan biri olan suyun, artan nüfus ve plansız büyüme ile birlikte tükenmeye başlaması kullanılabilir-içilebilir –temiz suya erişimde yaşanan sorunlar su yoksunluğu ve yoksulluğu, suyun “ ticari bir metea” olarak görülmeye başlanmasıyla uluslar arası su politikası da değişmeye başlamıştır. 20. yüzyılda dünya nüfusu 4 kat artarken su ihtiyacı 9 kat artmış, yine aynı dönemde endüstrinin kullandığı su miktarı 40 kat artmıştır. Birçok endüstri alanında madenlerde, termik santrallerde su aşırı kullanılarak ve kirletilerek yok edilmektedir. Buradan yeryüzündeki su sorununun asıl nedeninin nüfus artışı olmayıp, endüstrideki kirleterek yok etmek ve aşırı kullanım olduğu anlaşılmaktadır.
Son günlerde ilimize çok sayıda tersane kurulması çalışmaları da başlatılmıştır. Yine hükümet tarafından başlatılacağı söylenen teşvik ve destekler için Çanakkale’de metal ve çimento sektörlerinin destekleneceği belirtilmektedir. Nüfusunun % 56 sı tarımla uğraşan ve %54 ü ormanlarla kaplı bir bölge için dünyanın en kirli sanayilerine verilen bu tür destekler en büyük çevre katliamıdır. Siyasi iktidarı bir an önce bu yanlıştan dönmeye çağırıyoruz.
Sözü edilen kirli sanayileri bölgemize ve ilimize kurmaya çalışanların önlerindeki en büyük engel 3573 sayılı zeytincilik yasasıdır. İktidara mensup 3 milletvekili tarafından 3573 sayılı zeytincilik yasasının 20. maddesinin değiştirilmesi için yasa teklifi hazırlanmıştır. Bu teklifle zeytinlik alanlar korumasız bırakılarak her türlü sanayileşmeye ve yapılaşmaya açık hale getirilirken madencilerin, termik santrallerin, çimento fabrikalarının önündeki en büyük engelde kaldırılmış olacaktır. Mitolojide barışı, bereketi ve ölümsüzlüğü temsil eden 39 bin yıldır gıdadan kozmetiğe kadar insanlığın hizmetinde olan kutsal ağaç zeytin dünyanın en kirli sanayilerine kurban edilmeye çalışılmaktadır. Zeytin Çanakkale’nin de içinde bulunduğu dünyada dar bir bölgede yetişmektedir. Zeytin yetişen bir bölgede yaşamak ayrıcalıktır ,mutluluktur.
Buradan işbirlikçilere , zeytin düşmanlarına , çevreyi katledenlere sesleniyoruz. Tüm Kazdağları, zeytinlikler, Çanakkale’nin tümü çok ağır bedeller ödenerek kazanılmış kutsal vatan toprağıdır. İşbirlikçilerin ve emperyalistlerin emelleri uğruna kiralanamaz , üzerine ipotek konulamaz ve kirletilemez.
Bölgemize ve vatanımıza sahip çıkacağız.
Saygılarımızla


ÇANAKKALE ÇEVRE PLATFORMU
Tel/Faks: 0 286 212 05 60

Etiketler:

Cuma, Haziran 05, 2009

DÜNYADA ve TÜRKİYE’DE YEŞİL YAKALILAR

Uzun yıllar boyunca çevre korumanın, gelişmiş çevre politikalarına sahip olmanın ekonomiye ve yatırımların çevresel kriterlerle de değerlendirilmesinin istihdama olumsuz etkileri olacağı düşüncesi sıkça işlendi. Ekonomik ve siyasi çevrelerde yaygınlaşan bu kanı, çevrenin iktisat politikalarına girmesini zorlaştırdı. Çevre siyasetini marjinal bir konumda tuttu. Ekonomik ve ekolojik krizi birlikte yaşadığımız bu dönemde yeni gelişmeler bu düşünceyi geçersiz kıldığı gibi istihdam sorununa da çeşitli yanıtlar geliştirmeye başladı. Bunlardan biri de geleceğin düşük karbon ekonomisi çalışanlarının ana gövdesini oluşturacağı tahmin edilen yeşil yakalılar.

Devamini okumak icin tiklayiniz:
www.yesilgundem.blogspot.com

Etiketler:

Çarşamba, Haziran 03, 2009

Söyleşi

Yeşil-Sol ilişkileri ve organik pazarlar
Tartışması
Timur Danis “Git Dergisi”


Düzenleyen
Yeşil ve Sol Çalışma Grubu, Istanbul
www.yesilvesol. org

Tarih: 5 Haziran 2009
Saat : 18:30
Yer : Makine Muhendisleri Odasi
KatipMustafa Celebi Mh. Ipek Sk. No:9 Beyoglu

Etiketler:

EUROSOLAR 2009 YILI AVRUPA GÜNEŞ ÖDÜLÜ YARIŞMASI

Her yıl verilen EUROSOLAR Avrupa Güneş Ödülünün, 2009 yılı seçimsüreci başlamıştır. Bu ödüller 1994 yılından beri, yenilenebilirenerjilerin kullanımına yönelik başarılı uygulamalar ve hizmetlersunan şehirlere, belediye kuruluşlarına, birliklere, topluluklara,kişilere, mühendislere, mimarlara ve organizasyonlara verilmektedir.Ödülün amacı, yenilenebilir enerjilere olan ilgiyi uyandırmak vegüçlendirmektir.EUROSOLAR Avrupa Güneş Ödülünün sahibi, çeşitli Avrupa ülkelerindeEUROSOLAR ülke birimleri tarafından eş zamanlı olarak düzenlenenulusal Güneş Ödülü yarışmalarını kazananlar arasından yapılacakseçimle belirlenecektir.Yarışma farklı kategoriler altında düzenlenmektedir:
- Valilik, kaymakamlık, belediyeler, belediye işletmeleri
- Çiftçiler, sanayi işletmeleri ve ticari kuruluşlar,
- Yenilenebilir enerji kullanan tesislerin işleticileri veya sahipleri
- Yenilenebilir enerji kullanımını teşvik eden yerel ve bölgesel birlikler
- Güneş odaklı mimari ve şehir planlama uygulamaları
- Basın-yayın kuruluşları, çalışanları
- Yenilenebilir enerji kullanan ulaşım sistemleri
- Öğretim ve mesleki eğitim kurumları
- Üstün bireysel katkı için özel başarı ödülüUlusal Ödül için yarışmaya başvurular 15 Temmuz 2009 tarihine kadar EUROSOLAR Türkiye'ye e-posta ,CD, faks olarak iletilebilir. Başvuruformunu EUROSOLAR Türkiye web sayfasında bulabilirsiniz(www.eurosolar.org.tr )Başvuruda, yarım A4 sayfa ölçüsünde dijital ortamda hazırlanmış projeözelliklerinin kısa tanımı yer almalıdır. Tanımda , proje veyafaaliyetlerin, yenilenebilir enerjinin etkisinin gösterildiğişekilde mümkünse rakamsal verilerle açıklaması yer almalıdır.Projeler tamamlanmış veya 2009 yılı içinde tamamlanacak olmalıdır.Başvurularda mutlaka yer alması gerekli diğer bilgiler:- İletişim adresi (e-posta adresi mutlaka olmalıdır)- Temas kurulacak kişi- Proje/ faaliyet açıklaması- Proje ismi- Başvurulan kategori- Destekleyen belgeler (fotoğraf, plan, işlem şeması vb. Ekli dokümanlar en fazla 10MB ölçüsünde olmalıdır. )İ
rtibat bilgileriE-posta: yonetim@eurosolar.org.trTelefon: 0 533 395 5839Faks: 0 216 589 1616Adres: Zümrütevler Mah. Nil Cad. Hukukçular ve İdareciler SitesiSosyal Tesis Binası, No. 24, K.2, D.7 34852 Maltepe/İstanbulWeb sayfası: www.eurosolar.org.tr

Etiketler:

Çiftçi- Sen'in mayınlı arazilerle ilgili görüşü

Mayınlı araziler temizleniyor mu? Yoksa esas şimdi mi döşeniyor?

Bir anti-personel mayının etkisi 75 yıl. Yaşadığı süre içinde sudan ve diğer dış koşullardan etkilenmiyor.

Türkiye 1959 yılında Hatay’dan başlayıp, Kilis, Gaziantep, Şanlıurfa, Mardin ve Şırnak’a kadar 510 km uzunluğunda 350 m. Derinliğinde bir alanı mayınlamıştı. Yani iki Kıbrıs kadar. Resmi verilere göre söz konusu alana 981 bin 790 mayın döşenmiş.

Bu mayınları döşemedeki amacımız; sadece “yasadışı sınır geçimini” engellemek için değildi herhalde. Toprakların” bir karışını bile kimselere kaptırmama duygusu” toprakları ekilip biçilemez, hatta basılamaz hale getirdi, yıllar yılı.

Amerika ve Avrupa’daki birkaç sivil toplum kuruluşu kara mayınlarına karşı kampanya başlatana dek kara mayınlı bir hayat yaşadık ülke olarak. Bazen kolunu bacağını bazen de yaşamını yitirdi insanlarımız bu mayınlı tarlalarda. Kampanya bir süre sonra meyvesini verdi ve Ottowa Sözleşmesi adıyla bir sözleşme yayınlandı. Anti personel mayınlar yasaklandı.

Türkiye’de Ottowa Sözleşmesi’nde taraf oldu. Türkiye taraf olduğu Ottowa Anlaşması’na göre 2014’e kadar sınırdaki mayınları temizlemesi gerekiyor. Ancak bir mayının bulunup çıkarılması ve imhası için gerekli para döşeme maliyetinin elli ile yüz katı arasında olduğu belirtiliyor(!). 1959 yılında bir delinin kuyuya attığı taşı şimdi 50–100 akıllı çıkarmaya uğraşıyor mu demek lazım? Yoksa Çetin Altan’ın Nasrettin Hoca uyarlamasını mı yaşatıyor bize Meclis.
—Suriye sınırındaki mayınlı arazi için ne düşünüyorsun Hoca?
Nasrettin Hoca, sakalını sıvazlayarak gülümsemiş.
-“Nasıl indireceğini bilemediğin eşeği dama çıkarma” derler ama şimdi onu değiştirmek lazım. “Nasıl çıkaracağını bilmediğin mayınları, Kıbrıs adası büyüklüğündeki bir araziye gömme”…

Şimdi bu mayınların temizlenmesi karşılığında söz konusu alan-sınır 49 yıllığına bir şirkete Yap-İşlet- Devret modeliyle verilmesi için Meclis toplanıyor, yasa çıkarmaya çalışıyor. En büyük adayın İsrailli bir şirket olacağı yaygın bir kanı olduğu için kamuoyunda şiddetli bir tartışma başladı; kızılca bir kıyamet koptu dense yeridir. Kızılca kıyametin kopması da birçok nedenden dolayı doğrudur, yerindedir.

Türkiye ile sınır olan Suriye ve Irak sınırına yerleşmiş olacak olan İsrail Türkiye’nin ve diğer ülkelerle birlikte bölge dengesi açısından yaratacağı sonuç mayından daha etkili bir patlayıcıya dönüşebilir(mi?) Başka bir deyişle mayın mı temizlenecek yoksa esas şimdi mi döşenecek bunun açıklığa kavuş(turul)masında sayısız yarar var.

Bu kez kuyuya atılacak bir taş ilerde 50 ile 100 akıllı tarafından çıkarılabilir mi? Böyle bir endişe kamuoyunda var. İsrail’in tarihine bakıldığında endişelenmek için de sayısız veri orta yerde duruyor. Elbette ki, bu konu siyaset ve strateji uzmanları tarafından tartışılıp açığa kavuşturulması gerekir. Ancak şunu hemen belirtelim. Konu ihale etme, şirketlere aktarma olunca Başbakan; “farklı etnik kimliktekilerin kovulması faşizanlıktır” diyebiliyor. Şirketler için kolaylıkla “renk ve yön” değiştirip “devrimcileşebiliyor ve demokratlaşabiliyor” Başbakanın şirketler söz konusu olduğundaki bu tereddütsüz değişim ve manevraları nedeniyle bir oturup bin düşünmek gerekiyor.

Düşünmemiz gereken bir başka konu daha var. O da dünyada yaşanan mali kriz nedeniyle gündemin dışına düşen gıda krizi etkilerinin aslında artarak ediyor olmasıdır.

Küresel iklim değişikliğinin gıda krizini arttırdığı biliniyor. Gıda ticaretinin borsaya konu edilmesi ve toprakların bir bölümünün agro (bitkisel) yakıta ayrılması gibi “ekonomik gereklilik” içerikli politikalar gıda krizine neden oluyor. Sebep ne olursa olsun gıda krizinin derinleştiği bir süreçteyiz.

Gıda krizine neden olan sorunları ortadan kaldırmak yerine zengin ülkeler ile büyük tarım ve gıda şirketleri yoksul ülkelerin büyük tarım alanlarının kullanım haklarını satın alıyor.

Bu çözüm/yöneliş başta Birleşmiş Milletler Tarım Örgütü (FAO) olmak üzere birçok kurum, örgüt ve ekonomist tarafından yeni sömürgecilik olarak adlandırılıyor.

Geçtiğimiz aylarda Güney Kore şirketi Daewo Lojistics, Madagaskar’da bir milyon hektar tarım arazisini 99 yıllığına kiralamayı planladığını duyurdu. Hedef 2023 yılına kadar 5 milyon tonluk mısır üretimi kapasitesine ulaşmak. Şirket, ayrıca yine Güney Kore pazarı için palmiye yağı üretmek üzere Güney Afrika’da 120 bin hektarlık bir arazi daha bakıyor.

Tarıma elverişli toprakları yüzde 1 ile sınırlı olan Katar da, Kenya’dan 40 bin hektar toprağın kullanım hakkını istedi. Katar daha önce pirinç yetiştirmek üzere Kamboçya’dan, mısır ve buğday yetiştirmek için Sudan’dan, sebze üretimi için de Vietnam’dan toprak almıştı.

5 milyon kişinin gıda yardımına muhtaç olduğu Sudan’da hükümet, 900 bin hektar arazinin kullanımının hakkını saltığa çıkarmış durumda. Katar’ın dışında Kuveyt’in bu arazilerle ilgilendiği biliniyor.

Suudi Bin Ladin gurubu basmati pirinci yetiştirmek üzere Endonezya’yla pazarlık halinde. Birleşik Arap Emirlikleri yetkilileri ise Kazakistan’da büyük tarım projelerine yatırım yapıyor.

Libya Ukranya’da 250 bin hektarlık bir alanın sahibi. Çok geniş topraklara sahip Çin bile susuzluk sorunu nedeniyle Güneydoğu Asya’da toprak satın alma ve kiralama anlaşmaları yapmaya başladı. Laos tarım alanlarının yüzde 15’ine karşılık gelen 2 buçuk milyon hektarlık bir alanın kullanım hakkını bu ülkeye sattı.

Bu listeyi uzatabiliriz, ama gerek yok… Ancak kaygılıyız. Bu listeye şimdi de Türkiye (mi) ekleniyor!

Kamuoyunda tartışıldığı biçimiyle Türkiye mayınlı arazileri temizlemesi karşılığında iki Kıbrıs büyüklüğündeki tarım arazisini İsrail’e vermek istediği söyleniyor.

Yukarıda toprak alan ülkelerin listesine dikkat edecek olursak zengin ülkeler onlar. Yoksul ülkelerin topraklarını paranın onlara verdiği güçle ele geçiriyor. Demek ki savaş sadece tankla, topla, uçakla kazanılmıyor, artık. Kendine azgelişmiş ülke içinde önce yandaş bul, iktidara gelmesi için destek ver, sonra iktidar olunca da şirketlerinle gir. Önce yoksullaştır, güçsüz bırak, sonra ekmeğini elinden tanksız, topsuz, uçaksız, işgalsiz al…

Peki, Türkiye zengin/gelişmiş bir ülke mi? Hayır! Temel besin maddelerinde kendine yeterli mi? Hayır! O halde bu satış niye?
Bizim hükümetin İsrail’e vermek istediği mayınlı arazilerde bu güne kadar tarımsal üretim hiç yapılmadı. Türkiye’nin birinci sınıf toprakları aynı zamanda en temiz toprakları. Bu toprakların bir hektarı kalite bakımından 5 hektara bedel.

Mayınlı araziler kalite ve temizlik bakımından üst düzeyde olduğu için burada yapacağımız organik tarımla eğiticilik, öğreticilik ve öncülükle Türkiye tarımını aşamalı olarak organik tarıma döndürme olanağı sunuyor. Toprak büyüklüğü, kalitesi ile Türkiye tarımında devrim yapabilecek bir olanak altın tepside İsrail’e sunulmak isteniyor. Kendi ülkende insanlar yeterli beslenemiyor ve işsiz ise toprağını kalkıp başkalarına vermek için evet oyu kullanıyorsan iktidar muhalefet milletvekili olman fark etmez hiç gocunmayacaksın vatanseverliğin tartışılır, tartışılmalı da. Eğer tartışılmıyorsa o zaman düşünmek hatta “paniklemek” gerekiyor.

Çünkü “bir süreliğine de olsa” Hükümet bu politikasıyla ülke yüzölçümüyle oynuyor. Türkiye yüzölçümü bilindiği gibi 760 bin km2. Mayınlı araziler temizleme karşılığı olarak İsrail’e kullanım hakkı verildiğinde ülke yüzölçümü iki Kıbrıs büyüklüğünde küçülecek. Yani Türkiye yüzölçümü artık 760 bin km2 olarak kalmayacak. Başka bir deyişle Suriye Irak ile olan sınırımız 350 m. kuzeye çekilecek demektir!

Türkiye’de bunca topraksız ve yoksul çiftçi varken, temel besin maddelerinde kendine yeterli değilken bu toprakların İsrail’e verilmesindeki ısrarlı tutum niye?

O zaman ne yapmalı?

Mayınlı arazilerin temizlenmesinden vazgeçilmemeli. Ancak para karşılığı temizletilmeli. Türkiye’nin temiz toprakları Türkiye’ sınırı içinde kalmalı ve kendi çiftçileri tarafından işlenmeli. Organik tarım yapma koşuluyla topraksız ve az topraklı çiftçilere dağıtılmalı. Kamu burada bir veya iki adet “Organik Tarım Meslek Yüksek Okulu” açarak eğitim hizmeti vermeli. Kamu eğiticilik, öncülük ve öğreticilik misyonu üstlenerek alanı organik tarım için pilot bölge olarak değerlendirmeli.

Böylece Türkiye tarımı doğayla dost olmayan, insan sağlığı için risk oluşturan, toprağı ve suyu kirleten endüstriyel üretim tarzından bilge köylü tarımcılığına uygulamalı olarak geçebilmek için bu temiz araziler kullanılmalı.

Kim bilir, belki hükümet bu melanetten çıkış olarak çiftçilerin de iyiliğine bir iş yapar. Ne dersiniz?

Ali Bülent ERDEM Abdullah AYSU
Çiftçi Sendikaları Konfederasyonu Çiftçi Sendikaları Konfederasyonu
(ÇİFTÇİ-SEN) (ÇİFTÇİ-SEN)
Genel Sekreteri Başkanı


Etiketler:

Google
 
Web alterblogalisation.blogspot.com

Alterblogalisation

↑ Grab this Headline Animator