Baska turlu bir sey benim istedigim, Ne agaca benzer, ne buluta benzer; Burasi gibi degil gidecegim memleket, Denizi ayri deniz, havasi ayri hava; Nerde gorduklerim, nerde o bekledigim kiz| Rengi baska,tadi baska. CAN YUCEL

Salı, Nisan 29, 2008

1 Mayıs - Vahit Akça




Etiketler:

Cuma, Nisan 25, 2008

Nükleer santral istemiyoruz

Nükleer Santrala Hayır!

Geçen Kasım ayında yürürlüğe giren Nükleer Yasası ile beraber nükleer santrallar konusunda tartışmalar hız kazandı. Bu bir ilk değil. Nükleer santral kurulması on yıllardır çeşitli hükümetler tarafından dayatılıyor. Santralın kurulması planlanan Sinop ve Akkuyu gibi yerellerde başta olmak üzere tüm Türkiye’deki nükleer karşıtlarının verdiği mücadele sayesinde, santral kurmak için atılan her adım geri çekildi.
Nükleer santral kurma meselesini inatla önümüze getirenler halkı gerçeklikten uzak verilerle, yalanlarla, vaatlerle ikna etmeye çalışıyorlar.
Enerji Bakanı Hilmi Güler’in dediğinin aksine nükleer santrallara mecbur değiliz. Çünkü nükleer santraller ucuz değildir, tehlikelidir. Henüz nükleer atıkların ne yapılacağı hakkında bir cevap bulunamamışken, nükleer kazaların gerçekleşmeyeceğine dair herhangi bir güvence de yoktur. Nükleer santrallar insan sağlığı üzerindeki olumsuz etkilerinin yanı sıra tüm ekolojik dengeyi de alt üst etmektedir.
Kurulması planlanan santralın yapımının 6-7 yıl içerisinde tamamlanacağını iddia edenler 20-25 senedir santral inşaasını tamamlayamayan Arjantin ve Brezilya gibi örnekleri görmezden geliyorlar.
Dünyadaki nükleer santralların kapısına bir bir kilit vuruluyor. Birçok santral güvenlik gerekçesiyle kapatılırken birçoğu da ömrünü dolduruyor. Bir nükleer santralın ömrü en fazla 30 yıl iken hükümet nükleerin geleceğin enerjisi olduğu rüyasına inanmamızı bekliyor.
Bu rüyanın kimlere yarayacağı çok açık. Nükleer tartışmaları başladığı andan itibaren Bakan Güler’in açıklamalarının hemen ardından holding başkanlarının, şirket sözcülerinin açıklamalarıyla karşılaşıyoruz. Nükleer Enerji konusunda konferanslara katılıp halkın bu konuda fikir birliğine sahip olduğunu söyleyen Enerji Bakanı, kapalı kapılar ardında holding temsilcileriyle nükleer ihalesinin pazarlığını yapıyor.
Nükleer santral kurma konusundaki bu ısrarın ardında nükleer silah yapmak olduğunu görüyoruz. Nükleer santrallar barışçıl bir teknoloji değildir.
Nükleer Yasası’nı hızla gerçirenler Şubat ayında ihale için bir araya gelecekler. Son günlerde yapılan bir açıklamada ise yıl sonunda nükleer için ilk kazmaların vurulacağı iddia edildi. Yasayı geçirmiş olabilirler ancak nükleer santral kurmak o kadar kolay olmayacak. Çünkü biz nükleer karşıtları yine sokakta olacağız.
Enerji Bakanlığı nükleer santral yapımı için 9 kriter belirledi. Bizim ise kriterimiz yok. Hangi koşullarda olursa olsun nükleer santral yapımına karşıyız. Hangi gerekçelerle olursa olsun nükleere karşı olan herkesle 26 Nisan 2008’de, Çernobil felaketinin 22. yıldönümünde Kadıköy Meydanı’nda buluşacağız.
11.00 Tepe Nautilus önünde buluşma
12.00 Yürüyüş


Başka bir enerji mümkün!
KÜRESEL EYLEM GRUBU
http://www.küreseleylem.org/

Etiketler:

Pazartesi, Nisan 14, 2008

17 Nisan Uluslararası Çiftçi Mücadele Günü


1990ların ve Soğuk Savaşın sonundan bu yana kapitalizmin—hem ekonomik hem de askeri anlamda—en saldırgan (agresif) evresiyle karşı karşıyayız. Bir"barış" dönemindeyken hiç bu kadar asker kampanyası, ordu çıkartma ve sıcak çatışma görülmemişti. 80 ve 90lar, dünyada, solun dağılması ve şaşkınlığı yaşandı. Ancak '94'te Zapatistalarla, '97'de MST (Topraksız Çiftçiler) mitingiyle ve Seattle ile yeni bir eylemlilik dönemine girildi. Böyle bir ortamda 2000'de ilk Dünya Sosyal Forumu çağrısı yapıldı. Küresel sermayenin Davos'ta yaptığı toplantıların karşısında artık Dünya Sosyal Forumu toplantıları var. Dünyanın birçok ülkesinde emekçiler, alın teri dökenler hareketlenmeye ve direnişi de küreselleştirmeye başladı. La Via Campesina (Çiftçinin Yolu) kurulduğundan bu yana, neoliberal politikalara karşı bir politik hat izleyen, kırsal yaşama ilişkin genel görüşler geliştiren ve farklılıklardan oluşan birlik fikrinin billurlaştığı uluslararası bir hareket. Bu görüşün ana temaları toplumsal adalet ve eşitlik. Fakat aynı zamanda yeni bir dünya düzeni oluşturmak için kültür, etik ve alternatiflerin geliştirilmesini de kapsıyor. 2004'ten bu yana Via Campesina üyesi olan çiftçi sendikaları bu küresel direnişin Türkiye ayağını oluşturuyor. 16 Nisan 2005'te Üzüm-SEN,Tütün-SEN, Fındık-SEN, Hay-Yet-SEN, Ayçicek-SEN ve Hububat-SEN olarak *Çiftçi Sendikaları Konfederasyonlaşma **Platformu'nu kurduklarını kamuoyuna açıklayan sendikalar tüm dünyada olduğu gibi Türkiye'de de uygulanan neoliberal tarım politikalarına> karşı mücadeleye zemin sağlıyor. Via Campesina'nın Meksika'da 1996'da düzenlediği 2. Uluslararası kongrede Carajas, Brezilya'da 19 çiftçinin öldürüldüğü 17 Nisan "Uluslararası Çiftçi Mücadele Günü" olarak ilan edildi. Her yılın 17 Nisan Günü için Via Campesina'nın bir ilkesi konu olarak seçiliyor, bağlı tüm örgütleri de belirlenen bu konuda kamuoyunun dikkatini çekecek bir eylem yapıyorlar. Via Campesina'nın bu sene seçtiği konu "Çokuluslu Tarım Şirketleri Dünya Gıda Krizini yaratıyor. Çiftçiler haklarını>geri kazanıyorlar. "Türkiye'de bu seneki 17 Nisan etkinlikleri Boğaziçi Üniversitesi' nde> gerçekleşecek. 17 Nisan Perşembe günü saat 17.00'de düzenlenecek olan "Çokuluslu Şirketlerin Dünya Gıda Krizine Etkileri" konulu panele Çiftçi Sendikaları Konfederasyonlaşma Platformu Sözcüsü Abdullah Aysu, Üzüm Üreticileri Sendikası (Üzüm-Sen) Genel Başkanı Adnan Çobanoğlu, Ziraat Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Ahmet Atalık, Tütün Üreticileri Sendikası Genel Başkanı Ali Bülent Erdem, Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümü'nden Prof. Dr. Huricihan İslamoğlu ve Boğaziçi Üniversitesi Çevre Bilimleri Enstitüsü'nden Doç. Dr. Ali> Kerem Saysel konuşmacı olarak katılacaklar. Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü'nden Doç Dr. Nuri Zafer Yenal ise panelde kolaylaştırıcı olacak. Panelde değinilecek konular: Endüstriyel şirketlerin köylü üretimine etkileri, neoliberal düzenle birlikte değişen tarım politikaları ve özelleştirmeler, çokuluslu şirketlerin dünyada ve Türkiye özelinde çiftçilerin iflasına yol açan uygulamaları, genetiği değiştirilmiş organizmaları n (GDO) üretiminin sosyal ve iktisadi etkileri, antikapitalist duruş ve tarım, ekolojik tarım, gıda bağımsızlığı ve gıda egemenliği. Panel dışında gün boyunca Boğaziçi Üniversitesi Güney Kampüsü'nde bu konulara dikkat çeken belgesel gösterimleri, performanslar ve forumlar düzenlenecek. Yaşadığımız çağ, zenginliğin gittikçe daha az sayıda ülke ve şirkette biriktiği bir çağ. Ulus devletler büyük şirketlerin birer idare amirliğine veya şubelerine, dönüşmüş durumda. IMF ve Dünya Bankası, büyük şirketlerin koruyuculukları görevini üstleniyor ve doğal kaynakları ülkelere ait olmaktan çıkarıp şirketlere ait olmaları için çaba harcıyorlar. Bu ortamda büyük şirketler gıdayı ulus devletlere karşı siyasi bir güç olarak kullanıyorlar. Dünya gıda zincirini denetlemek isteyen çokuluslu tarım şirketlerinin hedefi, tüm dünyayı doyuran köylüleri ve aile tarımı yapan çiftçileri ortadan kaldırmak, köylü tarımını yok etmek, tarımı şirketleştirmek ve artan gıda fiyatlarıyla daha çok sömürmek. Bu sorun yalnızca çiftçilerin ve köylülerin değil bilakis şehirde yaşayanların, yani dünya gıda krizi nedeniyle aç kalacaklar listesinin ilk sırasında yer alanların sorunudur. Ekmeğini açgözlü çokuluslu şirketlere emanet etmeyen herkesi eylem ve etkinliklerimize katılmaya çağırıyoruz.*17 NİSAN 2008
*BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ*>
*SOSYAL BİLİMLER KULÜBÜ VE KÖY-KOOP KULÜBÜ*

Etiketler:

Çarşamba, Nisan 02, 2008

'Altına Hayır' Mitingi 5 Nisan'da Çanakkale'de

Platformdan yapılan açıklamaya göre mitingde ülkemizin çevresel felaketler sürüklenmesine yol açacak 'bugüne kadar planlanan en büyük çevresel yıkım projesi' olan 5177 Sayılı Maden Yasası değiştirilsin diye seslenilecek. Yeraltı zenginliklerimizin yüzde 2'lik paylarla başkalarına devr edilmesine izin verilmeyecek.Platform üyeleri "Edremit Körfezi'nde zeytin ve dünyanın en iyi zeytinyağını üreterek, Bayramiç-Çan-Gönen-Biga ve tüm yörede tarımsal üretimlerle, hayvancılık ve süt ürünleriyle her yıl 7 milyar dolar gelir sağlıyoruz, turizmde ülkemizin göz bebeği olan Çanakkale ve Edremit Körfezi'nde yine milyarlarca dolar gelir sağlıyoruz demek için ve 'Kaz Dağları ve Madra Dağı'nın Üstü-Altın'dan daha değerlidir' diye haykırmak için 5 Nisan'da Çanakkale Meydanı'ndayız." diyor. Çanakkale ve Edremit Körfezi'nin ve hatta Midilli'nin su kaynağının Kaz Dağları olduğunu belirten üyeler "sularımızın altın madenlerinde tüketilmesine, toz bulutları ve siyanürlü atıklar ile zehirlenmesine izin vermeyeceğiz. Bir kilometre çapında 400 metre derinlikte 'dev cehennem çukurları' ve milyonlarca metreküp siyanürlü çamurun depolandığı 'dev atık barajları' yani maden çöplükleri istemiyoruz. Kaz Dağları ve Madra Dağı'nda bugüne kadar verilen çoğu 7altın', 100'ü aşkın ruhsat iptal edilsin ve yeni ruhsat başvuruları kabul edilmesin' diyor.
Kaynak:www.kesfetmekicinbak.com/gundem/06937

Etiketler:

Google
 
Web alterblogalisation.blogspot.com

Alterblogalisation

↑ Grab this Headline Animator