Baska turlu bir sey benim istedigim, Ne agaca benzer, ne buluta benzer; Burasi gibi degil gidecegim memleket, Denizi ayri deniz, havasi ayri hava; Nerde gorduklerim, nerde o bekledigim kiz| Rengi baska,tadi baska. CAN YUCEL

Çarşamba, Haziran 03, 2009

Çiftçi- Sen'in mayınlı arazilerle ilgili görüşü

Mayınlı araziler temizleniyor mu? Yoksa esas şimdi mi döşeniyor?

Bir anti-personel mayının etkisi 75 yıl. Yaşadığı süre içinde sudan ve diğer dış koşullardan etkilenmiyor.

Türkiye 1959 yılında Hatay’dan başlayıp, Kilis, Gaziantep, Şanlıurfa, Mardin ve Şırnak’a kadar 510 km uzunluğunda 350 m. Derinliğinde bir alanı mayınlamıştı. Yani iki Kıbrıs kadar. Resmi verilere göre söz konusu alana 981 bin 790 mayın döşenmiş.

Bu mayınları döşemedeki amacımız; sadece “yasadışı sınır geçimini” engellemek için değildi herhalde. Toprakların” bir karışını bile kimselere kaptırmama duygusu” toprakları ekilip biçilemez, hatta basılamaz hale getirdi, yıllar yılı.

Amerika ve Avrupa’daki birkaç sivil toplum kuruluşu kara mayınlarına karşı kampanya başlatana dek kara mayınlı bir hayat yaşadık ülke olarak. Bazen kolunu bacağını bazen de yaşamını yitirdi insanlarımız bu mayınlı tarlalarda. Kampanya bir süre sonra meyvesini verdi ve Ottowa Sözleşmesi adıyla bir sözleşme yayınlandı. Anti personel mayınlar yasaklandı.

Türkiye’de Ottowa Sözleşmesi’nde taraf oldu. Türkiye taraf olduğu Ottowa Anlaşması’na göre 2014’e kadar sınırdaki mayınları temizlemesi gerekiyor. Ancak bir mayının bulunup çıkarılması ve imhası için gerekli para döşeme maliyetinin elli ile yüz katı arasında olduğu belirtiliyor(!). 1959 yılında bir delinin kuyuya attığı taşı şimdi 50–100 akıllı çıkarmaya uğraşıyor mu demek lazım? Yoksa Çetin Altan’ın Nasrettin Hoca uyarlamasını mı yaşatıyor bize Meclis.
—Suriye sınırındaki mayınlı arazi için ne düşünüyorsun Hoca?
Nasrettin Hoca, sakalını sıvazlayarak gülümsemiş.
-“Nasıl indireceğini bilemediğin eşeği dama çıkarma” derler ama şimdi onu değiştirmek lazım. “Nasıl çıkaracağını bilmediğin mayınları, Kıbrıs adası büyüklüğündeki bir araziye gömme”…

Şimdi bu mayınların temizlenmesi karşılığında söz konusu alan-sınır 49 yıllığına bir şirkete Yap-İşlet- Devret modeliyle verilmesi için Meclis toplanıyor, yasa çıkarmaya çalışıyor. En büyük adayın İsrailli bir şirket olacağı yaygın bir kanı olduğu için kamuoyunda şiddetli bir tartışma başladı; kızılca bir kıyamet koptu dense yeridir. Kızılca kıyametin kopması da birçok nedenden dolayı doğrudur, yerindedir.

Türkiye ile sınır olan Suriye ve Irak sınırına yerleşmiş olacak olan İsrail Türkiye’nin ve diğer ülkelerle birlikte bölge dengesi açısından yaratacağı sonuç mayından daha etkili bir patlayıcıya dönüşebilir(mi?) Başka bir deyişle mayın mı temizlenecek yoksa esas şimdi mi döşenecek bunun açıklığa kavuş(turul)masında sayısız yarar var.

Bu kez kuyuya atılacak bir taş ilerde 50 ile 100 akıllı tarafından çıkarılabilir mi? Böyle bir endişe kamuoyunda var. İsrail’in tarihine bakıldığında endişelenmek için de sayısız veri orta yerde duruyor. Elbette ki, bu konu siyaset ve strateji uzmanları tarafından tartışılıp açığa kavuşturulması gerekir. Ancak şunu hemen belirtelim. Konu ihale etme, şirketlere aktarma olunca Başbakan; “farklı etnik kimliktekilerin kovulması faşizanlıktır” diyebiliyor. Şirketler için kolaylıkla “renk ve yön” değiştirip “devrimcileşebiliyor ve demokratlaşabiliyor” Başbakanın şirketler söz konusu olduğundaki bu tereddütsüz değişim ve manevraları nedeniyle bir oturup bin düşünmek gerekiyor.

Düşünmemiz gereken bir başka konu daha var. O da dünyada yaşanan mali kriz nedeniyle gündemin dışına düşen gıda krizi etkilerinin aslında artarak ediyor olmasıdır.

Küresel iklim değişikliğinin gıda krizini arttırdığı biliniyor. Gıda ticaretinin borsaya konu edilmesi ve toprakların bir bölümünün agro (bitkisel) yakıta ayrılması gibi “ekonomik gereklilik” içerikli politikalar gıda krizine neden oluyor. Sebep ne olursa olsun gıda krizinin derinleştiği bir süreçteyiz.

Gıda krizine neden olan sorunları ortadan kaldırmak yerine zengin ülkeler ile büyük tarım ve gıda şirketleri yoksul ülkelerin büyük tarım alanlarının kullanım haklarını satın alıyor.

Bu çözüm/yöneliş başta Birleşmiş Milletler Tarım Örgütü (FAO) olmak üzere birçok kurum, örgüt ve ekonomist tarafından yeni sömürgecilik olarak adlandırılıyor.

Geçtiğimiz aylarda Güney Kore şirketi Daewo Lojistics, Madagaskar’da bir milyon hektar tarım arazisini 99 yıllığına kiralamayı planladığını duyurdu. Hedef 2023 yılına kadar 5 milyon tonluk mısır üretimi kapasitesine ulaşmak. Şirket, ayrıca yine Güney Kore pazarı için palmiye yağı üretmek üzere Güney Afrika’da 120 bin hektarlık bir arazi daha bakıyor.

Tarıma elverişli toprakları yüzde 1 ile sınırlı olan Katar da, Kenya’dan 40 bin hektar toprağın kullanım hakkını istedi. Katar daha önce pirinç yetiştirmek üzere Kamboçya’dan, mısır ve buğday yetiştirmek için Sudan’dan, sebze üretimi için de Vietnam’dan toprak almıştı.

5 milyon kişinin gıda yardımına muhtaç olduğu Sudan’da hükümet, 900 bin hektar arazinin kullanımının hakkını saltığa çıkarmış durumda. Katar’ın dışında Kuveyt’in bu arazilerle ilgilendiği biliniyor.

Suudi Bin Ladin gurubu basmati pirinci yetiştirmek üzere Endonezya’yla pazarlık halinde. Birleşik Arap Emirlikleri yetkilileri ise Kazakistan’da büyük tarım projelerine yatırım yapıyor.

Libya Ukranya’da 250 bin hektarlık bir alanın sahibi. Çok geniş topraklara sahip Çin bile susuzluk sorunu nedeniyle Güneydoğu Asya’da toprak satın alma ve kiralama anlaşmaları yapmaya başladı. Laos tarım alanlarının yüzde 15’ine karşılık gelen 2 buçuk milyon hektarlık bir alanın kullanım hakkını bu ülkeye sattı.

Bu listeyi uzatabiliriz, ama gerek yok… Ancak kaygılıyız. Bu listeye şimdi de Türkiye (mi) ekleniyor!

Kamuoyunda tartışıldığı biçimiyle Türkiye mayınlı arazileri temizlemesi karşılığında iki Kıbrıs büyüklüğündeki tarım arazisini İsrail’e vermek istediği söyleniyor.

Yukarıda toprak alan ülkelerin listesine dikkat edecek olursak zengin ülkeler onlar. Yoksul ülkelerin topraklarını paranın onlara verdiği güçle ele geçiriyor. Demek ki savaş sadece tankla, topla, uçakla kazanılmıyor, artık. Kendine azgelişmiş ülke içinde önce yandaş bul, iktidara gelmesi için destek ver, sonra iktidar olunca da şirketlerinle gir. Önce yoksullaştır, güçsüz bırak, sonra ekmeğini elinden tanksız, topsuz, uçaksız, işgalsiz al…

Peki, Türkiye zengin/gelişmiş bir ülke mi? Hayır! Temel besin maddelerinde kendine yeterli mi? Hayır! O halde bu satış niye?
Bizim hükümetin İsrail’e vermek istediği mayınlı arazilerde bu güne kadar tarımsal üretim hiç yapılmadı. Türkiye’nin birinci sınıf toprakları aynı zamanda en temiz toprakları. Bu toprakların bir hektarı kalite bakımından 5 hektara bedel.

Mayınlı araziler kalite ve temizlik bakımından üst düzeyde olduğu için burada yapacağımız organik tarımla eğiticilik, öğreticilik ve öncülükle Türkiye tarımını aşamalı olarak organik tarıma döndürme olanağı sunuyor. Toprak büyüklüğü, kalitesi ile Türkiye tarımında devrim yapabilecek bir olanak altın tepside İsrail’e sunulmak isteniyor. Kendi ülkende insanlar yeterli beslenemiyor ve işsiz ise toprağını kalkıp başkalarına vermek için evet oyu kullanıyorsan iktidar muhalefet milletvekili olman fark etmez hiç gocunmayacaksın vatanseverliğin tartışılır, tartışılmalı da. Eğer tartışılmıyorsa o zaman düşünmek hatta “paniklemek” gerekiyor.

Çünkü “bir süreliğine de olsa” Hükümet bu politikasıyla ülke yüzölçümüyle oynuyor. Türkiye yüzölçümü bilindiği gibi 760 bin km2. Mayınlı araziler temizleme karşılığı olarak İsrail’e kullanım hakkı verildiğinde ülke yüzölçümü iki Kıbrıs büyüklüğünde küçülecek. Yani Türkiye yüzölçümü artık 760 bin km2 olarak kalmayacak. Başka bir deyişle Suriye Irak ile olan sınırımız 350 m. kuzeye çekilecek demektir!

Türkiye’de bunca topraksız ve yoksul çiftçi varken, temel besin maddelerinde kendine yeterli değilken bu toprakların İsrail’e verilmesindeki ısrarlı tutum niye?

O zaman ne yapmalı?

Mayınlı arazilerin temizlenmesinden vazgeçilmemeli. Ancak para karşılığı temizletilmeli. Türkiye’nin temiz toprakları Türkiye’ sınırı içinde kalmalı ve kendi çiftçileri tarafından işlenmeli. Organik tarım yapma koşuluyla topraksız ve az topraklı çiftçilere dağıtılmalı. Kamu burada bir veya iki adet “Organik Tarım Meslek Yüksek Okulu” açarak eğitim hizmeti vermeli. Kamu eğiticilik, öncülük ve öğreticilik misyonu üstlenerek alanı organik tarım için pilot bölge olarak değerlendirmeli.

Böylece Türkiye tarımı doğayla dost olmayan, insan sağlığı için risk oluşturan, toprağı ve suyu kirleten endüstriyel üretim tarzından bilge köylü tarımcılığına uygulamalı olarak geçebilmek için bu temiz araziler kullanılmalı.

Kim bilir, belki hükümet bu melanetten çıkış olarak çiftçilerin de iyiliğine bir iş yapar. Ne dersiniz?

Ali Bülent ERDEM Abdullah AYSU
Çiftçi Sendikaları Konfederasyonu Çiftçi Sendikaları Konfederasyonu
(ÇİFTÇİ-SEN) (ÇİFTÇİ-SEN)
Genel Sekreteri Başkanı


Etiketler:

1 Comments:

Anonymous ahmetterli said...

ERGENEKON VE PETROL

SON ZAMANLARDA yazili ve görsel basinda, televizyonlarda sabahlari ergenekon ile kahvalti yapiyor, ögle yemeginde ergenekon yiyoruz ve aksam yatarken de ergenekon ile UYUYORUZ; UYUTULUYORUZ!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!

Hani gecenlerde daha Türkiye`nin heryerinden petrol FISKIRMISTI,
hani Karadeniz petrolü bile tüm Türkiye petrolünü karsilayacakti?
HALBUKi GÜNEYDOGU ANADOLUDA TOPRAK VICIK VICIK CAMUR GiBi PETROL KOKUYORKEN; KARADENiZ PETROLÜ DE BiR BiLMECE!!!!!!

BiZiM MESHUR BESYÜZ KiLOMETRELiK MAYIN TARLALARIMIZ NEDEN TEMiZLENMiYOR????
AMERiKALILAR SATELiT ÜZERiNDEN ORALARDA PETROL DENiZi OLDUGUNU SÖYLEMEDiLER Mi ???
BiZ NEYi BEKLiYORUZ O HALDE???
MAYINLARI DÖSEMEYi BECEREBiLDiGiMiZ GiBi; TEMiZLEMEYi DE BECEREBiLMEMiZ GEREKMEZ Mi????????????????????

MAYINLARI EVVELKi GÜNDEN TEMiZLEYiP; VE DÜNDEN iTIBAREN HER KiLOMETRE BASINA OLMAK ÜZERE TAM BES YÜZ ADET PETROL KUYUSU
iLE EN AZINDAN
ON TANE KÜVEYT VEYA BAHREYN OLABiLiRiZ !!!!!!!!!!

HEY DEVLET BÜYÜKLERi???; HEY MUHALEFET ADAMLARI??;
COCUKLAR GiBi KAVGAYI BIRAKIN DA CENNET TÜRKiYEMiZi HAKiKi CENNET YAPIN LÜTFEN; ALLAH ASKINA UYANIN ARTIK !!!!!!!!!

Petrolü olan ülkelerin ne AMERiKA`ya ve ne de IMF`ye ihtiyaclari yok, öyle degil mi?

ALLAH ASKINA GAZETELER, TV`ler DEVAM EDiN:::
BU KONULARI HERGÜN KONUSUN; ANLATIN; SÖYLEYiN;
DiLiNiZDEN HiC DÜSÜRMEYiN, taaaki ANADOLUNUN HER KÖSESiNDEN HAKiKATEN PETROL FISKIRINCAYA KADAR::::

UYANIN EY TÜRKLER UYANIN.
SADECE „ATAM ATAM; UYAN DA HALiMiZi gör“ demenin faydasi yok, biz uyanalim artik....

Biz, Biz, Biz ey Türkiye asiklari???,
ey vatanini sevenler???, ey anavatan icin canini verecegini söyleyenler?????????, …..

Caninizi vermeyin petrol kuyularini ACIN da Türkiye sahlansin, canlansin, kimseye muhtac olmasin: NE IMF VE NE DE AMERiKAYA???
NE DE AB KAPILARINDA DiLENCi MUAMELESi GÖRMESiN !
AKSiNE AB BiZDEN ETROL SATIN ALSIN.......

Ve iSTE O ZAMAN REFAH; BARIS; HUZUR GELSiN;;;;
KAVGA; TERÖR BiTSiN;
CANIM TÜRKIYEM CENNET OLSUN::::

6:03 ÖS

 

Yorum Gönder

<< Home

Google
 
Web alterblogalisation.blogspot.com

Alterblogalisation

↑ Grab this Headline Animator