Baska turlu bir sey benim istedigim, Ne agaca benzer, ne buluta benzer; Burasi gibi degil gidecegim memleket, Denizi ayri deniz, havasi ayri hava; Nerde gorduklerim, nerde o bekledigim kiz| Rengi baska,tadi baska. CAN YUCEL

Pazartesi, Haziran 08, 2009

KAZDAĞLARINDA ALTIN MADENCİLİĞİ ÇANAKKALE’DE ÇEVRE KİRLİLİĞİ İSTEMİYORUZ

Türkiye’de uygulanan neoliberal politikalardan en çok çevre ve tarım alanları zarar görmüş, uygulanan özelleştirmelerle de ulusun dişinden , tırnağından arttırarak oluşturduğu ne kadar birikim varsa büyük bölümü yer altı kaynaklarını da kapsayacak şekilde küresel sermaye gruplarının hizmetine sunulmuştur.Ülkemizin % 50 sinden fazlası yabancılar tarafından onur kırıcı ruhsat bedelleri karşılığı ipotek altına alınmıştır.Geçmişte olduğu gibi günümüzde de bu işlemler taşeronlar, yerli işbirlikçiler aracılığı ile yapılmaktadır.
İpotek altındaki bölgelerden birisi de Kazdağlarıdır. Kazdağları Bandırma’dan Ayvalık’a, Midilli’ye, Gökçeada’ya kadar yörede yaşayan 2 milyon insanın temiz ve güvenilir su kaynağı, oksijen kaynağı, çok değerli tarım alanları, bütünlüğü korunan önemli orman alanlarımızdandır. Birçok endemik bitkiyi barındıran önemli gen merkezi, yaban hayatı için değerli bir yaşam alanıdır. Tarih ve mitoloji alanıdır. Kısacası geçmişten devraldığımız titizlikle koruyarak gelecek nesillere devretmemiz gereken değerli bir mirastır.
Şimdi bu bölgede özellikle altın madencileri sondaj çalışmalarını tamamlamak üzeredirler. Fırsat bulurlarsa yakında işletme aşamasına geçeceklerdir. Yani Kazdağlarının doruklarında 1 km çapında 400 m derinliğinde cehennem çukurları açacaklar, milyarlarca ton kayacı öğütecekler, siyanürle kirletip çok az olan altını aldıktan sonra bu atıklarla bizi baş başa bırakacaklar, yer altı sularımızı, havamızı zehirleyecekler, radyoaktiviteyi arttıracaklar, bölgedeki tarımsal üretimin değerini ve miktarını düşürecekler, tüm canlıların amansız hastalıklara yakalanmalarına sebep olacaklardır. Başka bir deyişle yeryüzü cenneti olarak da adlandırılan bu bölgede yaşamı bitireceklerdir. Bölgede yaşayan, buradan hava soluyan, su içen, beslenen yurttaşlar olarak bu duruma sessiz kalmayacağız.
Ayrıca ilimiz ve yakın çevresine Bandırma’ya kadar toplam 6000 megavat gücünde emisyon hacmi dikkate alınmadan yanlış yer seçimi yapılarak termik santraller kurulmaya başlanmıştır. Termik santraller ısıl enerjinin elektrik enerjisine çevrildiği tesislerdir. Söz konusu santrallerde kalitesiz ithal linyit kullanımı sonucu doğaya kükürt dioksit, azot oksitleri, karbon monoksit, karbon dioksit, ozon, hidrokarbonlar, ağır metaller ve radyoaktiviteye neden olan radon gazı salınmaktadır. Sonuçta salınan gazların birçoğu asit yağmurları olarak santralin coğrafi konumuna göre 60 km yarıçapındaki dairesel alan içersindeki, suları zehirlemekte, tarım ürünlerinde zarara yol açmakta, ormanları yok etmektedir. Ayrıca da solumun yolları hastalıkları ve kanser gibi ölümcül hastalıklara neden olmaktadır. Bu konuda Yatağan termik santrali komu oyunca bilinen en belirgin örnektir. Yine bölgemize dünyanın en kirli sanayilerinden çimento fabrikaları kurulma çalışmaları sürdürülmektedir. Termik santraldeki kaygılarımızın tümü çimento fabrikaları içinde geçerlidir.Bu yüzden yukarıda sözünü ettiğimiz gibi dünyanın en ayrıcalıklı yöresi olan içinde yaşadığımız bu bölgeye AB ülkelerinin kendi ülkelerine kurdurmadıkları termik santraller ve çimento fabrikalarının yenileri kurulmamalıdır.
Doğal yaşam için en temel ihtiyaçlardan biri olan suyun, artan nüfus ve plansız büyüme ile birlikte tükenmeye başlaması kullanılabilir-içilebilir –temiz suya erişimde yaşanan sorunlar su yoksunluğu ve yoksulluğu, suyun “ ticari bir metea” olarak görülmeye başlanmasıyla uluslar arası su politikası da değişmeye başlamıştır. 20. yüzyılda dünya nüfusu 4 kat artarken su ihtiyacı 9 kat artmış, yine aynı dönemde endüstrinin kullandığı su miktarı 40 kat artmıştır. Birçok endüstri alanında madenlerde, termik santrallerde su aşırı kullanılarak ve kirletilerek yok edilmektedir. Buradan yeryüzündeki su sorununun asıl nedeninin nüfus artışı olmayıp, endüstrideki kirleterek yok etmek ve aşırı kullanım olduğu anlaşılmaktadır.
Son günlerde ilimize çok sayıda tersane kurulması çalışmaları da başlatılmıştır. Yine hükümet tarafından başlatılacağı söylenen teşvik ve destekler için Çanakkale’de metal ve çimento sektörlerinin destekleneceği belirtilmektedir. Nüfusunun % 56 sı tarımla uğraşan ve %54 ü ormanlarla kaplı bir bölge için dünyanın en kirli sanayilerine verilen bu tür destekler en büyük çevre katliamıdır. Siyasi iktidarı bir an önce bu yanlıştan dönmeye çağırıyoruz.
Sözü edilen kirli sanayileri bölgemize ve ilimize kurmaya çalışanların önlerindeki en büyük engel 3573 sayılı zeytincilik yasasıdır. İktidara mensup 3 milletvekili tarafından 3573 sayılı zeytincilik yasasının 20. maddesinin değiştirilmesi için yasa teklifi hazırlanmıştır. Bu teklifle zeytinlik alanlar korumasız bırakılarak her türlü sanayileşmeye ve yapılaşmaya açık hale getirilirken madencilerin, termik santrallerin, çimento fabrikalarının önündeki en büyük engelde kaldırılmış olacaktır. Mitolojide barışı, bereketi ve ölümsüzlüğü temsil eden 39 bin yıldır gıdadan kozmetiğe kadar insanlığın hizmetinde olan kutsal ağaç zeytin dünyanın en kirli sanayilerine kurban edilmeye çalışılmaktadır. Zeytin Çanakkale’nin de içinde bulunduğu dünyada dar bir bölgede yetişmektedir. Zeytin yetişen bir bölgede yaşamak ayrıcalıktır ,mutluluktur.
Buradan işbirlikçilere , zeytin düşmanlarına , çevreyi katledenlere sesleniyoruz. Tüm Kazdağları, zeytinlikler, Çanakkale’nin tümü çok ağır bedeller ödenerek kazanılmış kutsal vatan toprağıdır. İşbirlikçilerin ve emperyalistlerin emelleri uğruna kiralanamaz , üzerine ipotek konulamaz ve kirletilemez.
Bölgemize ve vatanımıza sahip çıkacağız.
Saygılarımızla


ÇANAKKALE ÇEVRE PLATFORMU
Tel/Faks: 0 286 212 05 60

Etiketler:

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home

Google
 
Web alterblogalisation.blogspot.com

Alterblogalisation

↑ Grab this Headline Animator