Baska turlu bir sey benim istedigim, Ne agaca benzer, ne buluta benzer; Burasi gibi degil gidecegim memleket, Denizi ayri deniz, havasi ayri hava; Nerde gorduklerim, nerde o bekledigim kiz| Rengi baska,tadi baska. CAN YUCEL

Cuma, Ağustos 29, 2008

2.TÜRKİYE TİYATRO BULUŞMASI ARDINDAN

Bizler Antakya Belediye Şehir Tiyatrosu’nun ve (HASAD) Hatay Amatör Sanatçılar Derneği’nin kurucuları ve yönetmenleri olarak, birliğin dönem sözcüsü Orçun Masatçı’yla kontak kurup 2.buluşmaya gözlemci olarak katılmak istediğimizi söyledik.Ve bizi nezaketen misafir olarak davet ettiler.Bana da 2.gün “yerel yönetimlerle tiyatronun ilişkisi” adlı söyleşide yer verdiler..

20 yıldır yerel yönetimlerle ilişkimiz olması nedeniyle çok sevinmiş ve kamp ortamını yaşayacağımız için çok mutlu olmuştuk. Ayrıca msn’deki iletiyi okuduğumuzda kendimizi hazırlamaya çalıştık. Otobüs biletimizi aldık,çarşaf ve terliklerimizi,şortlarımızı,gözlük ve şapkamızı unutmamaya çalıştık. Çünkü zırt pırt bir yerlere gidemiyorduk. Bu bizim için çok önemliydi. Ve bizim için Tiyatro bir yaşamdı çünkü…

43 Grup katılım gösterecek, onlarla kontak kuracağız, oyunlar izleyip,değerli ustalarla tartışacağız,onlardan feyiz alacaktık..

Ama gelin görün ki hayat sürprizlerle dolu…

EVET- bizim kaldığımız süre içinde neler yaşadığımızı, açık yüreklilikle herkesle paylaşmak zorunda hissederek başlayalım sözlerimize.

Eğer sürçü lisan edersek af ola…

Arabadan indik, yolun kenarında küçük küçük çadırlar gördük,ve çadırlara ilerledik.Benim gözüm mini bir pankarta ilişti‘’2.Uluslararası ve Türkiye Tiyatrolar Buluşması“yazıyordu.2 adet maki ağacın ucuna bantla tutturulmuştu.İlerledik ;ellerimizde bavullarımız ve yastıklarımız…
Gençlere yaklaştık kendimizi tanıttık. Onlarda hoş geldiniz dediler ve bize küçük bir çadırı gösterdiler. Hatta yetkili arkadaşımız bize buyurun dinlenin dedi…( Orhan Kemal Caddesi 3.Çadır)

Çadırın fermuarını açtık .Boş bir çadır. İçine bavulu koyduk çadırda yer kalmadı. Zaten çadırda ayakta durulamıyordu.Süheyla bana baktı ben Süheyla’ya baktım.İçten bir gülüşme yaşadık.Teşekkür ettik,terliklerimizi giydik,kumların üstüne çöktük.Güneş ve kum açıktayız.Elimizi yüzümüzü yıkamak için bakındık.Musluk yoktu.Çünkü İzmir’de su yokmuş.Tuvalet aradık ,yan tarafta belediyenin seyyar tuvaletlerini gördük,kapısını açtık, içeriye girip çıkmam bir oldu…

Ve gökyüzüne baktım. Ama su ve tuvalet benim sinirlenmemin nedeni olmamalıydı. Koşullar ne kadar zor olursa olsun. Burada imece ve paylaşım vardır düşüncesiyle. Sinirimi içime çektim…

Yavaş yavaş gruplar gelmeye başladı. Özellikle genç oyuncu kardeşlerim 5-6 kişilik gruplarla görünmeye başladılar. Onların o sıcak ve sanatçı ruhları hemen göze çarpıyordu…
Ha unutmadan Manisa Afsem Tiyatrosundan Ahmet Nuri bey tonton yürüyüşüyle Güzelbahçe semalarında göründü!!! Ortamı gördü ve dayanamadı ‘’… kardeş ben 110 kiloyum, güneşte kalamam eririm, dahi gölgelik bir yere gidelim ‘’ dedi.

Gölge bir yer ile sıcak bir çay içmek için bakındık durduk.arka tarafta küçük bir park vardı..ve bir büfe. Bir de bakkal. Hasretle vardık oraya ama… İki masa 4 sandalye. Olsun varsın hayat her şeyi ile güzel.sıcaklar olmasa…
Bize tanıştırılan yöneticilerde bir ağaç altında çay içiyorlardı. Afiyet olsun…

Cuma öğlen saati.Herkes aç….Evet, evet herkes aççççç…

Oradan dönem sözcünün sesi duyuldu. ‘’ Saat 15.30 da yemek gelecek arkadaşlar…’’ Ama gelin görün ki !!!

Ve saat akşam üstü; genç oyuncu ve yazarların günümüz tiyatrosuna etkisi adlı söyleşi.İzmir Devlet Tiyatrosu oyuncusu Çağatay Özçelik’i,çok beğendim .Özellikle tiyatronun disipline olması için faşist bir yönetim yapısının olması gerektiği konusunu.

Esin hanım, kendi durumlarını anlattı.(Ama neyi savundu anlamak mümkün değil.)

Çagdaş Çetinkaya genç bir yazar olarak ciddi bir şeyler söyleyemedi, muamma bir sonuç sergiledi. Yazarla Manisa AFSEM ‘den Ahmet Nuri ‘nin atışmaları hiçte fena değildi.!!! Ama Mehmet Esatoğlu’ nun hakkını yemek olmaz burada.’’Önemli olan ne yazdığınızı bilecek ve ne yaptığınızı da ‘’ bence Çağdaş’a verilebilecek en iyi öğüt. Ah … o sunumu yapan gençte olmasa…
Ankara’dan Hasan kardeşimizde politik oyunlar konusunda anlattıkları günün güzelliği oldu. Manisa Belediyesi Şehir Tiyatrosu Eğitmeni Türker Bey gelmemişti.(Nedense söyleşinin saatini unutmuştur mutlaka. )

Nihayet akşam 20 gibi kamp yerinde elinde bir karton kutu olan bir oyuncu gözüktü.
Herkes sıraya girdi,yarım ekmek içinde domates ve bir parça et.Yanında ayran…

Evet bizler yürekli yiğit oyunculardık. Direnecektik.Özveriyle durmak yok, yola devam edecektik.

İnanın kampta en beğendiğim etkilendiğim şey, Cuma akşamı bizi açık hava tiyatrosuna götüren traktördü. Hep birlikte güle oynaya şarkı ve türkülerle salona gidişimiz.
Ve Mehmet Esatoğlu ‘nun Suna Pekuysal hakkında bizlere verdiği bilgi mükemmeldi

Evet saat 24.00 değerlendirme toplantısı.

Hafif olarak su ve tuvalet sorunu,ve azıcık yemek problemleri ve geçiştirme…
Orçun kardeşimizin ilerici devrimci söylemleri.Bütçe ve sorunlarla ilgili bilgi vermesi.
Ve su yoksa denize girmeyin kardeşim demesi.
Ve zafer Gecegörür’ün onu destekleyici açıklaması.Aferin ustamıza.

Saat 24.40,gençlerin tanışması,sohbet,ve şerefe……

Çadırda altımızda kum,üstümüzde çarşaf…ama mutluyuz….

İyiki ordayız ….gözümüz görüyor,kulagımız işitiyor…farklı topluluk üyelerinin eleştirel dırdırları . devam ediyor ,,ama dile getiren yok…(en az 5 grup)

Ha unutmadan, Afyonkarahisar Belediye Şehir Tiyatrosu bir otobüsle gelmişti.Hatta onların bu düzenli gelişleri beni etkilemişti.Ali Bey’le tanışmak için aradığımda oyuncularını toplamış konuşma yapıyordu.
Daha sonra öğrendiğimde kampta kalıp kalmama konusunu tartıştıklarını öğrendim.


Günlerden cumartesi 2.gündeyiz;
Sabah 06.30 ..tiyatro 657 ile sabah yürüyüşü… Hatay’da mümkün mü sabah sporu? Azerbaycan’ın oyuncusuyla denize girişimiz. Yönetmen Rasim’in kamera çalışması.Kamera önünde hissettiklerimi anlatışım.Sabah kahvaltısına çağrı…
Çeyrek ekmek,yanında bir dilim peynir,küçük reçel ve yağ….
Hakkımızı Ankara oyuncularına verişimiz…
Arkasından Azerbaycan’ın yönetmeni Rasim Bey’le parkta kahvaltı.
Afyon’un oyuncularının toplanması ve oyuncularla tekrar Ali Bey’in konuşması.”Karar gidelim hocam…’’ ve Afyonkarahisar’ın buluşmayı terk etmesi. Onları yolcu eden sadece biz…
Gıcık gözlerin bizlere dik dik bakışları.Ve benim gülüşüm…..

DEVAM EDİYORUM….

Tiyatro atölyesi yapılmadı. (Manisa Belediyesi Şehir Tiyatrosu Genel Sanat Yönetmeni Turgay TANÜLKÜ’nün film çekiminde olması.)

Drama atölyesi yapılmadı.( Hepimiz mutluyuz drama ne gerek var?)

Gitar atölyesi yapılmadı.( Gitar bulamadık!!!şaka )

Resim atölyesi yapılmadı.(Şövalye bulamadık!!!ağaçtan yapılanı ise kabul etmediler.)

Saat öğle saati- yemek yok…(sabah ve akşam yemeği olduğu msn’de bildirilmiş.)

Saat 14.00 ; yerel yönetimlerin tiyatro .ilişkisi adlı söyleşi.
Manisa yok..( Yönetmen Turgay TANÜLKÜ film çekiminde.)
İzmir yok.. ???
Afyon yok…(Protesto edip gittiler.)
Ben varım.Kızıltepe’den Emrah, Orçun ve Zafer usta vardı..
Bir şeyler söylendi.Ve kısa kesilerek…kesildi…..

Ardından yurt dışında tiyatro çalışmaları konulu söyleşi.
Rasim Bey,.Erhan Bey ve M.Esatoglu vardı..
İran’dan katılacak sanatçıların ikisi de yoktu.
Ama sayın Esatoğlu’nun derin bilgisiyle söyleşi amacına ulaştı.

Sonra şiir dinletisi iyiydi.Ve traktörle açık hava salonuna gidişimiz.Kızıltepe Belediyesi Tiyatrosu’ndan.Emrah Koyuncu’nun tek kişilik oyunu izlendi.Her ne kadar da ışık sisteminin ve ses sisteminin olmayışı seyirciyi ve oyuncuyu etkilese de…Güzeldi.
Ardından Rasim Aşın’ın performans gösterisi de hoştu..

Saat 23.30 ; sessiz sinema yoktu.Herkes düşünüyor ama konuşamıyordu.Sessiz sinema oynanıyordu zaten.

Saat.24.00 ; günün değerlendirilmesine gelelim:
Orçun kardeşim ’’Sayın Hazreti Vejdi Koçak söz hakkı istiyor” dedi.
Ve sözü bana verdi.
Sorunların çok olduğunu;su ,tuvalet, yemek problemlerinin başta olduğunu ve herkesin bunu dile getirmediğini söyledim.Birilerinin bunu dile getirmesi gerektiğini söyledim.
Sonuçta Adem Atar’ın “Huzur Operasyonu” adlı oyunundan ‘ SIÇMA ÖZGÜRLÜĞÜ İSTİYORUZ ‘ isimli tiradı alıntı yaptım!!!

Bir kargaşa yaşandı.Hatta hiç unutamayacağım bir şey yaşadım. Antalya Sağlık çalışanlarından biri ‘’ nasıl konuşuyorsunuz burada bayanlar var “dedi ve bana kızdı…
Ve Orçun kardeşimizi destekleyici gruplar ortaya çıktı.
Ama 2-3 grup çekildi, kenara geçtiler…ORÇUN MASATÇI bence hayatındaki en yanlış sözcükleri orada söyledi.Şöyle dedi:
“Yalancılar” dedi.”Defolup gidin “dedi…
Ortamı yumuşatmak için Zafer Gecegörür, Orçun’u destekleyici ifadeler kullandı.M. Esatoğlu sesini çıkarmadı.

Bende bu hissettiklerimi söylemem gerektiğini söyledim.
Çünkü--- tiyatro; insanların düşünüp söyleyemedikleri şeyleri yüksek sesle dile getirmeliydi.
1.yanlış Zafer Bey’in ve Esatoğlu’nun bütünleştirici hiçbir tavrı olmadı.( Ah Manisa’dan Ahmet Nuri Bey keşke ağır hastanızın olması sebebiyle kamptan erken ayrılmasaydınız, belki ortamı biraz toplardınız.Ne yapalım kader ! ya da Afyon’dan Ali Bey olsaydı bir şeyler söyleseydi de gerçekleri savunan birileri çıkardı.)
2.yanlış Orçun kardeşimin sosyalist bir söylemle bu hataları yapması.

Özellikle yöneticiler şapkalarını önlerine alıp, yaptıkları hataların özeleştirisini yapmaları gerekmektedir.
(M.ESATOĞLU-Z.GECEGÖRÜR- O.MASATÇI VE E.KAYA )

O koşullarda orayı terk etmedik.Sabah erken gideceğimizi söyledik.ve sabah oldu..
Bir çok kişiyle vedalaşıp yola çıktık.Azerbaycan’ın yönetmeni bizi uğurladı.
Ben bu maceradan çok güzel şeyler kazandım.Bu eleştirilerimi yazmam gerekiyordu.Yazmadığım birçok şey var. Eğer yalan yanlış ileri geri yorumlar yapılırsa,gerekeni yaparım. Özellikle amatör tiyatro emekçilerinin ellerinden öperim.

2.Türkiye Tiyatro Buluşması bence amacına ulaşmamıştır. Saygılarımla.



www.hataytiyatro.com


M.Vejdi KOÇAK
Antakya Belediye Şehir Tiyatrosu Yönetmeni ve HASAD Sözcüsü.


Etiketler:

4 Comments:

Blogger Unknown said...

2.TÜRKİYE TİYATRO BULUŞMASI ARDINDAN

Sevgili dostlar, merhaba ! Ben Tiyatro Buluşması komite eş başkanı
Esin Açıl. Türkiye Tiyatro Buluşması ardından elbette benim de
söyleyeceklerim var.
Bu buluşma ile ilgili -komitenin bir parçası olarak- şunu yaptık, bunu
yaptık, şöyle fedakarlıklar yaptık demeye gerek olmadığını
düşünüyorum. Çünkü herkesin de bildiği üzere, bu buluşmayı maddi
kayıplar vererek yaptık, sırf birlik ve dayanışma ortamını
sağlayabilmek için. Ve buluşmada da gördük ki yalnız değilmişiz.
Buluşmaya katılan çoğu tiyatro da en az bizler kadar fedakarlık yaptı.
Yol paralarını binbir zorlukla denkleştirip, BİRLİK olmaya geldiler.
Bu içten, sıcak tavır ve oluşan dayanışma ile bir de oyun çıkarttık
üstelik. Şunu bütün samimiyetimle söyleyebilirim ki: birlikte
çıkarttığımız oyuna hazırlık aşamaları, oyun sırasında olanlar ve oyun
sonrasında yaşadığım his tarif edilemez bir mutluluktu. Düşündükçe
yine gözlerim doluyor.
Bu buluşmayla ilgili Vejdi Koçak'ın yazdığı yazı sonrası bize de cevap
hakkı doğmuş oldu.

Öncelikle Vejdi Koçak'tan özür diliyorum, çünkü gönül isterdi ki bütün
yazıya cevap verebileyim ama o kadar çok çelişkili ifade var ki,
yalnızca bir kısmına cevap verebileceğim.

"Benim gözüm mini bir pankarta ilişti''2.Uluslararası ve Türkiye
Tiyatrolar Buluşması"yazıyordu.2 adet maki ağacın ucuna bantla
tutturulmuştu."
Hemen bir açıklama yapayım, mini pankart o kadar küçüktü ki, otobüsle
ana yoldan geçen insanlar, buluşmayı görüp, merak edip, internetten
öğrenip bana telefon ettiler. "Bir kamp alanı gördük, tiyatro
buluşması varmış, geçerken gördük, nedir?" diye. Ayrıca koli bandına
takılmak ilginç. Çünkü pankart, iple bağlanabilecek bir yapıda
değildi, ayrıca çok büyük olduğu için ağaçtan başka bir yere
tutturamazdık. Koli bandını birkaç kat yaparak, pankartı ağaçlara
tutturduk ve sağlam bir destek oluşturduk.

"Onlarda hoş geldiniz dediler ve bize küçük bir çadırı gösterdiler."
Bütün çadırlar standart 2 kişilik çadırlardı. Hepsi aynı boydaydı.
Daha önce 2 kişilik çadır görmemenize bağlıyorum bu söyleminizi.

"Çadırın fermuarını açtık .Boş bir çadır."
Boş derken? Çadırın içinde ne beklediğinizi açıklarsanız size yardımcı
olabilirim. Keza battaniyenin olmadığını açık bir biçimde programda
belirtmiştik.

"Zaten çadırda ayakta durulamıyordu."
Dediğim gibi, çadırlar 2 kişilikti ve 2 kişilik bir çadır, içinde
ayakta durulabilecek kadar yüksek olursa, kolayca yıkılır. Bu bir
fizik kuralıdır.

"Elimizi yüzümüzü yıkamak için bakındık.Musluk yoktu.Çünkü İzmir'de su
yokmuş."
İzmir'de evlerde bir damla su yokken, günde 3 defa tankerle su
getirdiğimizi neden yazmadığınızı inanın merak ediyorum.

"Tuvalet aradık ,yan tarafta belediyenin seyyar tuvaletlerini
gördük,kapısını açtık, içeriye girip çıkmam bir oldu..."
bu sorun yüzünden civardaki restoranlar ve büfelerle konuştuk ve
sağolsunlar, tuvaletlerini buluşmaya gelen dostlarımıza açtılar. Çözüm
bulmak kolay. KONUŞABİLMEYİ ve GERÇEKTEN İSTEMEYİ bildikten sonra.

"Cuma öğlen saati.Herkes aç....Evet, evet herkes aççççç..."
öğlen saati? Programda öğle yemeği yazmıyor ki zaten. Vaat edip de
yapmama gibi bir durum yok. Ki eğer paramız olsaydı öğle yemeğini,
hatta fazlasını karşılayacaktık.

"Esin hanım, kendi durumlarını anlattı.(Ama neyi savundu anlamak
mümkün değil.)"
size burda eleştiri nasıl yapılır onu anlatmak istiyorum. Öncelikle
anlamadığınız bir şeyi eleştiremezsiniz. İkincisi konuşmamı
eleştiriyorsanız, "kendi durumlarını anlattı" diyerek -ki ne demek
istediğiniz muamma- konuşmamın hatalarını ve nasıl olması gerektiğini
bir antitez olarak sunmalısınız ki eleştiri anlamını bulsun. Şu
durumda bu tabiriniz açıkça bir karalama ifadesinden öteye geçemiyor.

"Evet bizler yürekli yiğit oyunculardık. Direnecektik."
Gerçekten yürekli yiğit oyunculara, gerçekten birlik olmayı isteyen ve
bize kamp sonuna kadar yardımcı olan oyunculara çok teşekkür ediyorum.

Eleştirimin en eğlenceli yerine geldim :
"Drama atölyesi yapılmadı.( Hepimiz mutluyuz drama ne gerek var?)"
bunu bir yönetmene söylemek üzücü ama kötü bir haberim var. Drama
kelimesi yunanca dran sözcüğünden gelir ve "yapma, etme" anlamı taşır.
Tiyatroda sözü geçen drama sözcüğünün, tiyatro kelimesinden bir farkı
yoktur. Yani halk dilinde acıklı olay anlamında kullanılan dramla, bu
atölyenin bir ilgisi yok. Drama=oynama, yapma, etme demektir.

"Gitar atölyesi yapılmadı.( Gitar bulamadık!!!şaka )
Resim atölyesi yapılmadı.(Şövalye bulamadık!!!ağaçtan yapılanı ise
kabul etmediler.) "
Atölyelere başvuru yapılmadı. Atölyelerin yapılmaması için daha
geçerli bir sebep var mı? Atölye yapılmadı diye boş boş oturulmadı
üstelik. Yönetmenler kendi yaptıkları atölye çalışmalarından
bahsettiler. Bilirsiniz ki bu da eğitimdir! ayrıca bazı gruplar
başvuru yapılacağını bilmediklerini söylediler. Bu sebeple sonraki gün
farklı farklı yönetmenler çeşitli atölye çalışmaları yaptırdılar.
"Saat öğle saati- yemek yok...(sabah ve akşam yemeği olduğu msn'de
bildirilmiş.)"
msn değil, internette buluşma ile ilgili bütün haberlerde
bildirilmiştir.
"Bir şeyler söylendi.Ve kısa kesilerek...kesildi....."
söyleşiler kısa sürdüğü için kesilmez. Kısa sürse zaten neden
kesilsin? Kısa sürer ve biter. Süre aşılmış, fazla uzun sürdüğü için
kesilmiş olma ihtimali daha yüksek sanki? Ne dersiniz?
"Hatta hiç unutamayacağım bir şey yaşadım. Antalya Sağlık
çalışanlarından biri '' nasıl konuşuyorsunuz burada bayanlar var "dedi
ve bana kızdı..."
unutamayacağınız olay nedir? Eleştirilerinizin üslupsuz olmasından
dolayı tepki görmeniz mi?

Son olarak, sonuç bildirgesi toplantısında aramızda olsaydınız,
buluşmanın amacına ne kadar ulaştığını somut olarak görürdünüz.
Gerçekten yürekli, yiğit oyunculara sevgilerimle..
Esin Açıl

4:42 ÖS

 
Anonymous Adsız said...

merhabalar! ben izmir yenikapı tiyatyrosu yönetmeni Nazlı MASATÇI


2. TİYATROLAR BULUŞMASI hakkında bi konuşma yapacağım buda sayın;
vejdi KoÇAK'a açıklayıcı bir cevap olacaktır umarım .


Bu yıl ikincisini düzenlediğimiz tiyatro buluşmasında görev üstlenen
dönem sözcüsü orçun MASATÇI, ev sahibi izmir yenikapı tiyatrosu,
komite eş başkanları; esin AÇIL ve timur ÖZÇINGIRAK adına bu buluşmayı
en içten şekilde sahiplendiğimizi, söylenenlerin dışında hiç bir şey
vadetmemiş olmamızı dile getirmek isterim .. öncelikle söylenenlerin
yanı sıra bizde elbette dört dörtlük imkanlar yerler sunmak isterdik
ama hem maddi olanaklar hemde kamp denilen şeyin otel köşelerinde,
açık büfelerle hayata geçiremeyeceğimizi çok ii bilmemiz
gerekmektedir. bizde bu olayın farkındalığını bilerek elimizdeki tüm
imkanları ortaya koyarak bu festivali hayata geçirdik. çokta iyi
yaptık.. biz kazançlarımızdan o kadar mutluyuz ki aslında bu tür
konuşmalar gölge bile düşüremez yaptıımız emeğe, kazandığımız
değerlere.. ama bu tür lekeleyici mesajlar insanların aklını
karıştırmamalı, orda olmayan insanların beynindeki düşünceyi bu
şekilde yönlendirmemeli hiç bi şahıs. en azından saygı duyulmalı
verilen emeğe.. vejdi beye şunu sölemek isterim ki; ilk önce 43
tiyatronun elbette orda bulunmasını bizde çok isterdik. bu komitenin
bir suçu değildir. yalan dolanla yazılmadı o 43 tiyatronun ismi oraya!
kimi çok önemli durumlarından dolayı gelemedi, kimide sözünü tutamadı.
gölgelik olan o küçük 4 sandalye bir masa olan yerde 60'ı geçkin insan
sandalye ve önlerindeki masayla nasıl söyleşi yaptı hayret ettim
bende, demekki burda bir çarpıklık var.. cuma öğlen saati herkez açç
evet evet aççç... orda bulunan gruplardan tut dönem sözcüsü ev sahibi
yenikapı tiyatrosu oyuncuları hepsi aç niçin? çünkü o saatte yemek
karşılanmadı. söylenmişmiydi pekii? hayır! böyle birşey
söylenmemiştii.. bizde isterdikk 3 öğün yemek verebilmek ama olmadı
maddi zorluklardan, insanlara gelmeden öncede söylendi bu, herkez neyi
varsa ne alabiliyorsa aldı paylaşarak yedi.. vejdi beyin yazısında
okuduum şu yer beni fazlasıyla rahatsız etti
"Esin hanım, kendi durumlarını anlattı.(Ama neyi savundu anlamak
mümkün
değil.) " bu saygısızlıktır.. hakarettir ve lütfen üsluplarımıza
dikkat edelimm kendinizce haklı gördüğünüz şeyleri anlatmak elbette
mümkün ama haddimizi bilicezz!!! yürekli yiğit oyuncu; bir ekmeğin
arasındaki domates parçalarıyla tek bir et diye dillendirdiğin yemeği
sağlamak için elinmizden geleni yaptık biz, emeğe saygı dediğim husus
budur ! söylediğiniz gibide hiç bir problemi geçiştirmedik biz hepsine
göğüs gerdik üstlendik.. afyon oyuncularının gidişindeki durumdan
rahatsız değiliz. elbette bizde yolcu ettik tek tek konuşma fırsatıda
buldum onlarla gider ayak .. insanların size karşı gıcık bakışları
üzücü.. sizin için öle olmalı böle bir ruh haline girmeniz tuhaf..
saydığınız atölye çalışmalarının bir kaçı yöneticisinin gelmemesinden
olmuştur, bunu ismi gecen bilen bi kişi yapmalıdır değilmii? ama eğer
gelmediyse yapabileceğimiz bir şey yoktur ki.. biz atölye çalışması
yaptık.. son gün hatta en az ayrı 5 tiyatro oyuncularıyla bir dans
tiyatrosu sahneye koyduk .. sanırım gördüğünüz en iyi şey olurdu
görebillseydiniz... eklememde gerekirse çadırların boş olması çok
normal.. çünkü sitede de olan yazıda okuduğunuz gibi.. katılacağınız
festivali ciddiye alıp okuduysanız tabi.. boş olacağını
battaniyelerinizle gelmeniz gerektiğinide görmüş olmanız gerek ..
bizde kocaman bi çadıra koltuk takımı koymak isterdik tabii fenada
olmazdıı .. tek kişilik izlediğiniz emrah koyuncunun oyunuda ışığada
takmanız garip.. bende bi ekleme yapayım; sanırım kostüm ve dekorda
eksik gibiydi.. böyle bir şey mümkün mü allah aşkına? biz yıllardır
sokak oyunu yapıyoruzz sahne oyunlarıda, elbette çok zor koşullarda,
köylerde, ki güzelbahçede köy diye adlandırılıyor. böyle yerlerde
oyunlar oynadık.. kimsenin böyle birseyi kafasına taktığını görmedim,
senin sahip olduğun en önemli şey vücüdundur.. bunu burda öğretiyormuş
gibi yazmaktan mutsuzum, ama komik geliyor ve kendimi garip
hissettiriyor bu tip şeyler.. söylediğiniz gibi vejdi koçak benim de
yazıcağım daha çok şey var aslında.. ama bu yalan yanlış şeyler diye
nitelendirdiğiniz şeyler nedir merakta etmiyor değilim yada gereken
şey ne? yada bunu hangi üslupla yapacağınız.. hoş üslubunuzu sizi
tanıdığım kadarıyla kestirebiliyorum..


2.Türkiye Tiyatro Buluşması bence amacına ULAŞMIŞTIR. Saygılarımla....

5:15 ÖS

 
Blogger Akdeniz Sanat Tiyatrosu said...

Sayın Vejdi KOÇAK;
1. Bütün İzmir halkı susuzken ve evlerine kilometrelerce uzaktan bidonlarla su taşırken günde üç kez belediyenin tankeriyle getirtilen suyu beğenmeyip "Bu su teatral değildir!" sözünüzdeki espiriyi açıklar mısınız? Açıkhava Tiyatrosunda da suların akmadığını gördüğünüzde size tekrar İzmir genelinde suların kesik olduğu bölge halkının evlerinde de su akmadığı hatırlatıldığı halde böyle organizasyon mu olur böyle tiyatro mu olur su bile yok diye tekrar tekrar sitem ederek durumu anlamak istemeyişinizin sebebini açıklar mısınız?
2. Buluşmaya ne amaçla katıldığınızı açık yüreklilikle açıklar mısınız? Eğer düşünceniz tatil yapmak değildiyse gelir gelmez pankarttan başlayarak çadırınızı ve dağıtılan köfte ekmeği beğenmediğinizi niçin özellikle vurguladığınızı açıklar mısınız.
3.İzmir Yenikapı Tiyatrosunun bizleri biraraya getirmek için bu organizasyonu tek başına yüklendiğini ve o beğenmediğiniz çadırların ücretlerini bir oyuncularının babasının karşıladığını, bütün bunlara rağmen aralarında para toplayarak ve borçlanarak size o beğenmediğiniz kahvaltıyı ve köfte ekmeği dağıtabilmek için ellerinden geleni yaptıklarını ve bütün katılımcılar karınlarını doyursun diye kendi haklarını yemeyerek isteyenlere o beğenmediğiniz köfte ekmekleri ikinci kez dağıttıkları için aç kaldıklarını bildiğiniz halde ve size yaşanan maddi sıkıntının defalarca açıklanmasına rağmen niçin hala bu kadar saldırganca tavır takındığınızı açıklar mısınız?
4.Çevre restaurantların defalarca "bizim depomuzda suyumuzda var duşumuzda tuvaletimizde istediğiniz an kullanabilirsiniz" çağrılarına niçin kulak tıkadığınızı; karşı sitenin tuvaletinden çıkarken bir çok kez görülmenize rağmen gece yapılan değerlendirme toplantısında yüksek bir ses tonuyla adeta bağırarak ve bir hayli sert bir uslup takınarak "Bizim burda sıçma özgürlüğümüz bile yok! Biz bu kampı yarın sabah terkediyoruz." şeklindeki açıklamanızın ne kadar kibar ve ne kadar yapıcı bir eleştiri olduğunu açıklar mısınız? Size biraz daha kibar olmanız söylenince biz "ARABIZ" böyleyiz şeklindeki savunmanızın amacı neye yöneliktir açıklar mısınız.
5. İmece den çıkarttığınız anlam nedir açıklar mısınız?
6.Katıldığınız iki gece bir gün süresince iki değerlendirme toplantısında da bir kez tiyatro hakkında konuşma yaptınız mı? Bu toplantılarda yattığınız cadırda ayağa kalkamama sorununuzdan, duştan, sudan, yemekten, çadırdan, sıcaktan, kahvaltıdan ve tuvaletten başka hiç birşeyden bahsetmeyerek insanları provoke etmenizin altında yatan ana sebepleri açıklar mısınız? Bu tarz tartışma ortamları yaratıp saldırganlığınızla insanları gerdikten sonra sessiz sinema oynamamızı nasıl bekleyebilirsiniz?
7. Buluşmayı erken terkettiğiniz ve sonuç bildirisi toplantısına katılmadığınız halde buluşmanın amacına ulaşmadığı kanaatine nereden vardığınızı öğrenmek istiyorum.
8.Sizin buluşmayı terketmeniz akabinde yapılan atölye çalışmalarından ve bize büyük kazançlar sağlayan söyleşilerden haberiniz var mı? Buluşmaya katılan tiyatroların birbirlerine bir çok konuda maddi manevi karşılıklı destekte bulunduğundan bazı tiyatroların salon probleminin bile çözüldüğünden haberiniz var mı?
9. Katıldığınız söyleşide "AKP nin karanlık yüzüne karşın bize en çok maddi katkıyı onlar yapıyor. Bu yüzden AKP ile çalışıyoruz." söyleminizin Tiyatroların Yerel Yönetimlerle İlişkisi adlı panelle nasıl ilişkilendirebiliyorsunuz. Panelin konusu Antakya Belediyesi Şehir Tiyatrosu ve AKP ile arasındaki ilişki midir? Bu söyleşide paylaştıklarınız, söyleşiye dinleyici olarak katılan diğer tiyatrolara ne kazandırmıştır açıklar mısınız?
10.Sizin buluşmadan ayrılmanızla birlikte her toplantıda salt tiyatro ve tiyatroların yaşadıkları sorunlar ve çözümlerinden, tiyatroların halkla nasıl daha kolay kucaklaşacağından, tiyatroların üstlenmesi gereken misyonlardan, dekordan, kostümden, makyajdan, oyundan konuşulduğundan. Bu konularda profesyonel anlamda yol katetmiş tiyatroların eğitim ve atölye çalışmaları konusunda diğer tiyatrolara destek olmayı kabul ettiklerinden haberiniz var mı? Düzenlenmesine karar verilen festivallerden, nükleer santrallerin kurulmasına karşı sinopta sergilenecek duruştan haberiniz var mı?
11. Sık sık etrafınıza küçük guruplar toplayıp yaptığınız provakasyonlardan ve yapılan değerlendirme toplantılarında ki tiyaro ve sanatla ilgili olmayan saldırgan tutumunuzdan sonra "biz yarın burayı terkediyoruz" sözünüze; yarattığınız gergin ortamda verilen "gitmek isteyen gider" cevabına niçin bu kadar içerlediğinizi ve kurulan bir birliğe karşı bu kadar kin güderek söz konusu bu yazınızı niçin her sitede yayınlamaya çalıştığınızı; hepimizin yek vücut olması gereken günümüzde bir birlikteliği parçalamak için kaleme aldığınız bu söylemlerinizin nedenini açıklar mısınız?
12. Sizce bu tavrınız yerine yine bizleri çevrenize toplayıp: arkadaşlar tiyatroların maddi imkanları ortada bizlerde taşın altına elimizi sokup kalan eksiklikleri giderilim demeniz daha doğru olmaz mıydı?
13."Yazmadığım birçok şey var. Eğer yalan yanlış ileri geri yorumlar yapılırsa,gerekeni yaparım." Sözünüzdeki tehditvari tutmunuzu açıklarmısınız.
14. Size tekrar hatırlatmak isterim tek şikayetiniz yattığınız yerden, yemekten, "teatral su" olmayışından, karşı sitenin gayet sağlıklı ve temiz olan tuvaletini kullandığınız halde "sıçma özgürlüğünüzün elinizden alınmasından" olduğunu hatırlatır. Büyüğümsünüz saygı ve sevgilerimle ellerinizden öperim.

11:13 ÖS

 
Anonymous Adsız said...

2. Türkiye Tiyatrolar Buluşması bu kez İzmir’in Güzelbahçesi’nde gerçekleşti.

Bir Cuma sabahı uzun yollar aşarak vardık İzmir’in Güzelbahçe semtine. Güzelbahçe bir sahil kasabası. Kıyısı ve çevresi beton yığını apartmanlarla çevrelenmiş. Ancak bu yağmalamadan kıyı bir parça olsun kurtarabilmiş kendini. İlçenin dört bir yanı dışarıdan gelenlerin yemesine içmesine göre düzenlenirken köşesinde, berisinde ise küçük kasaba “adabı”nın ve ilişkilerinin yaşadığı bir alan.

Belediye Tiyatro Buluşması için sahilde bir alan ayırmış. Tiyatrocular da bu alana çadırları kurmuşlar.

Biz otobüsten inip sahile vardığımızda ilk gözümüze çarpanlar şunlardı:
Sahilde onlarca çadır yan yana kurulmuş ortasında ise gencecik insanlar kümelenmiş. Kimisi koşturuyor, bir kısmı küçük bir ağaç altına toplanmış yeni tanışmanın heyecanı ile sohbet halinde, bir kısmı da yüzü ekşimiş bir halde dolanıp duruyor.

Alana otobüste ayaküstü tanışıp kaynaştığımız Antakya Mustafa Kemal Üniversitesi oyuncularıyla girdik. Geçen buluşmada ve kış arası etkinliklerinde tanışıp kaynaştığımız İzmirli oyuncular karşıladı bizi.

Kamp alanına baktığımda birden aklıma geçmiş yıllardaki buluşmalar geldi. 1970’den bu yana bin bir uğraşla var ettiğimiz buluşmalar.

1974’de Eskişehir’de üniversitenin çatısı altında buluşmuştuk. Kimler kimler yoktu aramızda, Zihni Küçümen’den Çetin İpekkaya’ya bir dolu tiyatro insanı. Ülke tiyatrosu üzerine önemli konuşmalar yapıp kararlar almıştık.

Ülkenin dört bir yanında buluşmalar oldu o günden bu yana. Lüks otel salonlarından mütevazı kültür merkezlerine, parklara, sokaklara... Evet sokaklarda bile oturup konuştuğumuz olmuştu İstanbullu amatör topluluklarla.

Son yıllarda tiyatro insanlarımız bu tip toplantılara pek gelmiyorlar. Kendi köşelerine çekilmiş eski anılar ve eylemlilikler üzerine gevezeliklerle gün geçiriyorlar.

Bu tip toplantılara kimi buluşmanın heyecanı ile gelir. Anlatacağı, tartışacağı bir dolu konu vardır kafasında, not defterinde. Çevresindekilerle kaynaşır, her fırsatta söz alıp tartışmalara katılır. Olup bitenle baştan sona ilgilidir.

Kimi de önce “Nereye düştüm?” diye bakar durur, ortamı içine sindiremezse oradan bir an önce uzaklaşmanın yollarını arar. Konuşması varsa yapar, oyunu varsa oynar. Gerisiyle pek ilgilenmez. Bunları bir bakışta görmek mümkündür.

Güzelbahçe “rahat düşkünü” olanlar için zor bir alandı. Bu yüzden internette alala ilgili bilgilerini ve çadırda konaklamayı okuyanlardan bazıları baştan mazeretlerini yolladılar.

Geriye kim kaldı? Zafer Gecegörür ve benim gibi eski emektarlar; Orçun Masatçı gibi taşın altına elini sokanlar; Rasim Aşın, Emrah Koyuncu gibi hangi koşulda olursa olsun koşup gelen deliler; bir de ülkenin dört bir yanında “tiyatro” aşkıyla yanıp tutuşan, kafası sorularla dolu ülke gençliğimiz.

Bu tip buluşmalara bir de yanılıp gelenler vardır. Onların durumu herkesten zordur.

70’lerde bu tip toplantılara sanat ve politika alanında belli bir hedefi olanlar gelirdi. 12 Eylül sonrası Kültür Bakanlığı para dağıtmaya başlayınca yeni bir güruh türedi. Bunlar “pay kapma” heveslileriydi. Bir heves toplantıya gelir, sıra kendilerine gelince koşullardan yakınıp ağlar, ardından da yetkililerden “kemik” beklerdi.

90’ların ortasından itibaren “kemik” dağıtacak adresler ve formalitesi belli olduktan sonra bu sanat “kene”lerinden kurtulduk. Onlar para kapacakları kapılarını buldular biz de buluşmalarımızda oturup ağlaşmadan, para, kız oyuncu yokluğu, sakal - bıyık, teknik koşullar diye inlemeden tiyatro sanatı üzerine rahatça konuşma fırsatını bulduk.

Güzelbahçe’de koşullar zorluydu. Çünkü ağaçsız bir ortamda, güneş altında çadır yaşamı zordur. Bir de su sorunu varsa ikiye katlanır. Seyyar tuvaletler de işlevli değilse bu da üçüncü zorluk.

Gün içinde şenlik başlarken ortada iki rüzgâr esiyordu. Birileri koşullardan yakınırken birileri de çözüm peşinde dolanıp duruyordu.
Yenikapı Tiyatrosu’ndan Orçun, kampın yanındaki lokantanın sahibini tuvalet kullanımı için ikna etmeye çalışırken genç tiyatrocular da çevrede duş yapacak yerleri ayarlıyordu. Güzelbahçe Belediyesi emekçileri ise bir su tankerini günün değişik saatlerinde kamp alanına göndermek için çabalıyorlardı. Bu arada kamp alanının hemen karşısındaki parkın kenarında çay satan, Che Guevara fanilalı bir Güzelbahçeli de oyuncuların duş yapabilmesi için hortum var etmeye çalışıyordu.

2. Türkiye Tiyatrolar Buluşması işte tam da bu “ahval ve şerait” içinde başladı. Orçun Masatçı geçen yıldan bu yana yaşanan süreci anlattı. Belediye Başkanı adına yapılan konuşmada ise bu yıl ilk kez böyle bir işe soyunulduğu için eksiğin gediğin olduğu belirtildi, bu nedenle toplulukların hoş görülü olması ricasında bulunuldu.

İzmir’den Timur Özçıngırak ve Esin Açıl’ın konuşmalarının ardından günün ilk söyleşisine geçildi. Konu başlığı “Genç Oyuncu ve Yazarların Günümüz Tiyatrosuna Etkisi”ydi.

Oyuncu Çağatay Özçelik, Esin Açıl, Dramaturg Çağdaş Çetinkaya ve Yönetmen Hasan Göktaş’ın konuşmacı olduğu söyleşide genç oyun yazarları dertliydi. Oyunlarına yeterince ilgi gösterilmeyişinden yakındılar. Tiyatrolar “Haberimiz yok!” tavrı takındılar. Birkaç öneri geldi. Yazar İsmet Küntay’ın Ankara Sanat Tiyatrosu ile iç içe çalışması anlatıldı. Bartın’dan Zafer Gecegörür de Ağustos 2008’de gerçekleşen Sinop Bienali’nde yazar-yönetmen ortak çalışmasından örnekler anlattı. Sonuçta yazar-tiyatro topluluğu arasında yeni bağlar kurulmasına gereksinim olduğu ortaya kondu.

Söyleşinin ardından biri parkta diğeri sahnede iki Yenikapı Tiyatrosu çalışması izledik.

Gogol’ün “Palto” uyarlamasından oluşan sokak tiyatrosu örneğini Yenikapı Tiyatrosu uzun süreden beri oynuyordu. Bu kez kadro değişmişti. Nazım Sarıkaya ve Orçun Masatçı’nın rollerini yeniler oynuyorlardı. Park ortasında buluşma katılımcılarına sergilenen oyun kısa sürede çevreden de izleyici toparlamayı başardı. Aziz Nesin ve Anton Çehov’dan uyarlanan “Hayat Güzeldir” ise kısa oyunlardan oluşuyordu. Güzelbahçe’de 1500 kişilik Açıkhava tiyatrosunda sergilenen oyunda gittikçe yetkinleşmiş reji ve oyunculuk sergileyen bir Yenikapı gösterisi vardı sahnede.

Akşam çadırların ortasında toplandık. Tam keyifle oyunları değerlendireceğiz derken tuvalet ve su sorunu gündemi kaplayıverdi. Yakınma korosu öyle güçlüydü ki açıklamalar duyulmadı bile.

Ertesi sabah atölye çalışmaları için harekete geçerken bir grubun alanın köşesinde toplandığını gördük. Afyonkarahisar Belediyesi Şehir Tiyatrosu olumsuz kamp koşullarından ötürü buluşmayı terk ediyordu.

“Kalan sağlar bizimdir!” diyerek atölye ve söyleşilerin yapılacağı parka yürürken Güzelbahçeli Belediye emekçileri de koca bir tanker suyu duş almak isteyenlerin tepesinden aşağı boca ediyordu.

Zafer Gecegörür’le birlikte bir atölye çalışması yaptık. Etrafımızda bizi heyecanla dinleyen genç oyuncular vardı. Oyun metni ve sahne arasında kısa yolculuklar yaptık.

Atölyenin ardından “Yerel Yönetimlerin Tiyatroyla İlişkisi” konulu bir söyleşi vardı. Antakya’dan Vejdi Koçak, Bartın’dan Zafer Gecegörür ve İzmir’den Orçun Masatçı konuştu. Yerel yönetimlerin sanat konusundaki politikasızlıkları konuşuldu. Başkanın iki dudağı arasında kaderi belirlenen, yerel yönetim destekli sanatı önümüzdeki yerel seçimler sonrası bekleyen muhtemel felaketler tartışıldı.

“Yurt Dışında Tiyatro Çalışmaları” başlıklı söyleşide ise Almanya’dan Erhan Kaya, Azerbaycan’dan Rasim Aşın ve ben konuştuk. Bildiğimiz tarih olarak 60’larda başlayan ülke tiyatromuzun yurtdışı serüvenini ve bundan etkilenişini anlattım. Rasim Aşın, Türk Tiyatrosu’nun Azerbaycan serüveninden söz etti. Erhan Kaya ise konuşmasının girişinde Türkiyeli insanın Almanya’da hangi koşullar altında ayakta durmaya çalıştığını ve nasıl bir ortamda sanat üretmeye çabaladığını örneklerle anlattı.

Günün son park etkinliği şiire ayrılmıştı. İzmirli Şair Aykan Erden konuşma için hazırlanırken Tiyatro Simurg’dan Hale Üstün şairlerin her dizesinin nasıl tarihe tanıklık ettiğini anlatmaya koyuldu. Buna iyi örneklerden biri olan Oktay Rıfat’ın ABD’de katledilen Rosenbergler için yazdığı “Telefon” adlı şiirini seslendirdi.

Şair Akyan Erden’in ise çocukluğu Kürt illerinde geçmişti. Irkçı bir öğretmenin elinde sınıfta her söylediği Kürtçe sözcük için bir sopa yiyişinin öyküsünü anlattı. Sopa yiye yiye öğrendiği Türk dilindeki şiirlerini okudu.

Buluşmanın akşam etkinliğinde Mardin Kızıltepe Tiyatrosu’ndan Emrah Koyuncu “ Düş, Resim ve Unutulmuş Zamanlar” adlı gösterisini sundu. Oyun tempo sorunu dışında nitelikli bir gösteri. Yalnız biraz kısalması gerekiyor. Oyunun uzunluğu, içindeki canlı anlatımların olduğu bölümleri zedeliyor.

Kızıltepe topluluğu buluşmanın dayanışmaya en açık örnek topluluğuydu. Topluluktaki herkes alandakilerle ilişki kuruyor, var olan aksaklıklardan yakınmak yerine hemen çözüm bulmaya yöneliyordu. Kızıltepeli arkadaşların Mezopotamya kokan dostluklarından, dayanışmalarından öğreneceğimiz çok şey var.

Rasim Aşın’ın derleyip yönettiği “Azerbaycan Kahramanları Türkiye Seyahatinde” gösterisi başlarken saatler oldukça ilerlemişti. Aşın,
“Bizimle oynayacak arkadaşlar var mı?” diye seslendiğinde onlarca çocuk, izleyicilerin arasından çıkarak sahneye koştu. Hep birlikte bir Azerbaycan masalı oynamaya koyuldular.

Gece çadırlarımızın olduğu alana döndüğümüzde tam tiyatro üstüne konuşacakken bu kez Antakya’dan Vejdi Koçak söz alarak buluşmanın en “önemli” tartışması olan tuvalet ve su sorununu öne sürerek kamptan ayrılacağını söyledi. Günlerdir güneş altında koşup didinenlerden sert yanıtlar alınca üzüldü. Gençlik, artık tiyatro üzerine konuşmak istediklerini, kamp sorunlarını konuşmaktan bıktıklarını söyleyince karşılıklı tatsız tartışmalar oldu. Bir ara benim de tartışmaya katılmam istendi. Konuşmayı gerekli görmedim. Bu ortamı germekten başka bir şeye yaramayacaktı.

Ancak şimdi düşündüklerimi yazabilirim.

Ülke çapında tiyatroların buluşması çok önemlidir. Neden önemlidir? Çünkü 70’li yıllarda değişik biçimde örgütlenmelerin çatısı altında olan tiyatrolar 12 Eylül Darbesi sonrası yalnız kaldılar.

Yalnız kalan topluluklar nitelikli çalışmalardan hızla uzaklaştılar. Halkın da geri bilince sürüklenişiyle kimi topluluklar “Halk bunu istiyor!” diyerek ülke gündemiyle ilişkisi olmayan ipe sapa gelmez oyunlar sergilemeye başladılar. İşin düşünsel yanı batağa saplandı. Haldun Dormen’in 70’lerde çöpe atılmış ABD özentisi tiyatro anlayışı baş tacı edildi. Hâlbuki biz Vasıf Öngörenlerin, Oktay Arayıcıların, Haldun Tanerlerin, İsmayıl Hakkı Baltacıoğlu’nun onurlu çizgisinden kendimize yeni yönler ve yollar bulmaya çabalıyorduk.

Maddi olarak da kirlenmeler başladı. Ülkenin dört bir yanında yalnız kalan tiyatrolar kendi güçlerine, halkın gücüne güveneceklerine sermayenin ve iktidarın kirli liralarına yöneldiler. Onlara yaranmak için ülkede yaşanan emek sorunlarından Kürt sorununa insani her konuya sırtlarını döndüler. İpe sapa gelmez komedi metinlere yöneldiler. Hâlbuki biz komedi geleneği olarak Rıfat Ilgazlara, Aziz Nesinlere dayanmıştık. Bize onlar doğru gülmeceyi öğretmişlerdi.

Özetle yalnız kalan tiyatro düşünsel olarak da maddi olarak da kirliliğin içinde yüzerken 90’ların ortasından itibaren ülke çapında yükselen politik ve sanatsal muhalefet, sanat alanını bu kirlilikten kurtarmaya çalıştı. Yeni düşünceler, yeni örgütlenmeler için kollar sıvanıp, yeni adımlar atılırken
1993’te ülke çapında Sivas’ta 35 aydın ve sanatçının yakılması Uğur Mumcu’dan Bahriye Üçok’a onlarca aydının derin devlet tarafından öldürülüşüyle ülkeyi yeniden karanlık bir ortam sarmaya başladı. Her yanda karanlık güçler toplumu çeteleştirme faaliyetlerine giriştiler. Çetelerin yönlendirmesiyle uyuşturucu, fuhuş, kumar ülke gençliği başta olmak üzere her kesimi etkisi altına aldı.

Bu yozlaşmayla ülke insanı sanata kültüre sırt çevirdi. Medyanın yönlendiriciliğinde yoz bir yaşam örgütlendi. Sürecin sonunda, 2000’li yıllarda büyük bir kültürel dibe vuruş yaşandı.

Bu süreç içinde tiyatro alanı birçok kez örgütlenmeler yaratmaya çalıştı. 12 Eylül sonrası iktidarların yönlendirmesiyle tabela örgütleri kuruldu. Bunlar tabanı olmayan sadece üç-beş yöneticinin devletten nemalanmak için kurdukları örgütlenmelerdi.

1980’lerin ortasında İstanbullu, 1997’de Ankaralı tiyatrocuların öncülüğünde kurulan tiyatral örgütlenmeler başarılı bir dolu iş yaptılar. Ülke tiyatrosunun kaynak, izleyici potansiyelini araştırdılar. Bunu değişik toplantılarda tiyatro insanlarıyla paylaştılar. Yeni yaratıcı hedefler belirlediler.

Şimdi Ege’de başlayan tiyatral hareketlenme ülke çapında yeniden bir örgütlenmenin temellerini atmaya çalışıyor. Geçen yıl İzmir Ürkmez’de bir araya gelen tiyatrolar, bu yıl Güzelbahçe’de yeni bir buluşma içinde örgütlenmenin yollarını arıyor. Yani, ya herkes köşesine çekilecek ve kendi yağıyla kavrulacak ya da sorgulayan, tartışan, birbirleriyle oyunlarını paylaşan, yeni yollar arayan bir tiyatro örgütlenmesi için çaba harcayacağız.
İşte Güzelbahçe’de buluşmanın özü budur. Tuvalet, su, kıl tüy tartışması yerine işin bu yönüne bakmak lazım. Eğer “Türkiye’de Tiyatro” ve “örgütlenme” diye bir derdimiz varsa...

Aksaklıklar, sorunlar tabii ki ortaya konacak; ama bunları öne sürerek buluşmayı terk etmek, ardından internet ortamında karalama kampanyası düzenlemek tiyatroya bunca yıl emek vermiş arkadaşlara hiç yakışmadı.

Buluşmanın üçüncü günü, katılımcı tiyatroların yönetmenlerinin kendi çalışma yöntemlerini anlattığı bir atölye ile başladı. Herkes yıllar içinde bulup ürettiği kendi yaratımlarını ve yöntemlerini paylaştı topluluklarla.

Günün söyleşilerinin ilki ise “Kadın Sorununa Bakış ve Tiyatroda Cinsiyetin Belirlenmesi” başlığını taşıyordu. Yenikapı Tiyatrosu’ndan Gözde Güldiken ve Tiyatro İmge’den Nurten Baydemir’in başlattığı söyleşiye tüm gruplar düşünsel katkılar yaptılar. Egemen bakışın kadını ikinci plana itişi, bu yaklaşımlarla yazılan metinlerin yaygınlığı ve kadın sorununa değinen metinlerin azlığı konuşuldu.

Söyleşinin ardından Dokuz Eylül Üniversitesi Eylül Ateşi Tiyatrosu ve Gümüldür Belediye Tiyatrosu tek kişilik oyunlar sundular.

Eylül Ateşi’nin “Bir İntiharın Anatomisi” ve Gümüldür’ün “Bir Ressamın Günlüğü” adlı çalışmaları oyunculuk olarak belli bir düzey tuttururken metin anlamında zayıf kalan çalışmalardı. “Bir İntiharın Anatomisi” yinelemelerle oyunu çıkmaza sokarken “Bir Ressamın Günlüğü” metinde savrukluk sorunu yaşıyor.

Tek kişilik oyunların ardından mim sanatçısı ve kuklacı Fatih Kolçak programda olmamasına karşın kısa bir gösteri sundu. Kolçak’ın kuklayı kullanışı görülmeye değerdi.

Günün son söyleşisi “ Tiyatronun Seyirciyle İlişkisi”ni konu alıyordu. Tiyatroevi’nden Hamit Demir; İzmir’den Orçun Masatçı, Gözde Güldiken, Timur Özçıngırak; Mardin’den Emrah Koyuncu’nun konuşmacı olduğu söyleşide tiyatroların son yıllarda izleyici ile yaşadıkları ilişkiler masaya yatırıldı. İzleyicinin tiyatro ile bağlarının zayıflama nedenlerini tartışan konuşmacılar, bu bağların hangi ortam ve koşullarda nasıl canlandırılacağı üzerinde durdular.

Akşam hava kararırken Güzelbahçe Açıkhava tiyatrosunun yolunu tutanları bu kez üç oyun bekliyordu.
İzmir’den buluşmaya katılan ve buluşmanın ilk gününden itibaren tek tip elbiseleri ve disiplinli tavırlarıyla dikkati çeken “Tiyatro Sekiz” bu kez sahnedeydi. Necati Cumalı’nın “Vur Emri” oyununu Pelin Akman’ın sahnelemesiyle sergilediler. Topluluk yaşamda olduğu gibi sahnede de aynı disiplin içinde sade, sözünü doğru anlatan bir oyun sergiledi. “Tiyatro Sekiz” uzun vadede yan yana durmayı başarabilirse İzmir’de nitelikli işleri var edecek bir topluluk. Zaten izleyiciden de hak ettikleri tepkiyi aldılar.

Enver Gökçe, Onat kutlar, Sabahattin Ali, Bertolt Brecht ve Hasan Hüseyin’in metinlerinden oluşmuş “Yaz Ki Bahar Olsun” adlı gösteriyi ise Tiyatro Simurg sahneledi. Bu yıl 10. yılını arkada bırakan Simurg, sahnede belli bir düzeyi tutturarak yoluna devam ediyor.

Günün son gösterisini ise Hatay’dan Mustafa Kemal Üniversitesi Tiyatro Topluluğu yaptı. Teodar Kasap’ın “Pinti Hamit” adlı gösterisini Sezgin Kadıoğlu rejisiyle sunan topluluk, yer yer başarılı oyunculuk örnekleri sundu. Topluluğun tek sorunu metinlerinin sıkı bir dramaturjik çalışmaya gereksinimi olması. Bu da süreç içinde kaydedilecek bir aşama.

Gece sohbetinde ise bol bol tiyatro konuşuldu. Oyunlar değerlendirildi. Tiyatral sorunlar üzerine karşılıklı tartışmalar yapıldı. Gecenin geç saatlerinde ise kapanış gösterisini yapacak olan Afyonkarahisar Belediyesi Şehir Tiyatrosu’nun buluşmayı terk etmesi nedeniyle toplulukların katılımıyla bir gösteri örgütlendi.

Son gün öğle saatlerinde ise buluşmanın “sonuç bildirgesi” için bir araya gelindi. Buluşmanın öneminden, tiyatrolar arasında kurulan ilişkilerden buluşmanın sorunlarına önümüzdeki dönem buluşmaya katılan toplulukların ortak eylemliliklerine kadar bir dolu konu ele alındı. Konuşulan her konuyu kapsayan bir sonuç bildirgesi var edildi.

Öğleden sonra biz İzmir Çiğli Festivali’nde oyun gösterisi ve söyleşi için yollara düşerken buluşma “Tiyatro’da Eğitim” konulu bir söyleşi, Menemen Belediye Tiyatrosu’nun “Ortaya Bir Karışık” adlı oyunu ve kapanış gösterisi ile sürüyordu.

Buluşmanın bir başka rengini de davetli olmadıkları halde duyup da gelenler oluşturdu. Buluşmanın haberini internette okuyup gelen Akdeniz Sanat Tiyatrosu ve Antalya sağlık çalışanları, katılımcılarla sıcak ve yakın ilişkiler kurarak, tartışmalarda aktif rol alarak ortama canlılık kattılar.
Dört günlük tiyatrolar buluşması yukarıda anlatılanlarla tarihe geçiyor. Gözümüzü dört açtık, kulaklarımızı diktik. Gördüğümüzü anladığımızı kafamıza, bilincimize kaydettik öyle ayrıldık.

Sonuç olarak diyoruz ki:
Dostlar! Tarih fotoğrafımızı çekiyor. Aman dikkat! Gözü kapalı çıkmayalım.

Mehmet Esatoğlu

4:28 ÖS

 

Yorum Gönder

<< Home

Google
 
Web alterblogalisation.blogspot.com

Alterblogalisation

↑ Grab this Headline Animator