Baska turlu bir sey benim istedigim, Ne agaca benzer, ne buluta benzer; Burasi gibi degil gidecegim memleket, Denizi ayri deniz, havasi ayri hava; Nerde gorduklerim, nerde o bekledigim kiz| Rengi baska,tadi baska. CAN YUCEL

Cumartesi, Mayıs 29, 2010

Edip Cansever- Vahit Akça

yeşil ipek gömleğinin yakasıbüyük zamana düşer.
her şeyin fazlası zararlıdır ya
fazla şiirden öldü Edip Cansever... demiş Cemal Süreya...
 
Edebiyat açılımının ya da "açılım edebiyatı"nın yaşandığı günlerde, sevgili şairimiz Edip Cansever'in ölüm yıldönümü bugün. Sultan sofralarının kurulduğu "açılım" günlerinde, büyük şairin "masa da masaymış ha" şiiri düştü usuma... Açılımın ruhuna denk düşmese de biz okuyalım:

Adam yaşama sevinci içinde Masaya anahtarlarını koydu Bakır kaseye çiçekleri koydu Sütünü yumurtasını koydu Pencereden gelen ışığı koydu Bisiklet sesini çıkrık sesini Ekmeğin havanın yumuşaklığını koydu Adam masaya Aklında olup bitenleri koydu Ne yapmak istiyordu hayatta İşte onu koydu Kimi seviyordu kimi sevmiyordu Adam masaya onları da koydu Üç kere üç dokuz ederdi Adam koydu masaya dokuzu Pencere yanındaydı gökyüzü yanında Uzandı masaya sonsuzu koydu Bir bira içmek istiyordu kaç gündür Masaya biranın dökülüşünü koydu Uykusunu koydu uyanıklığını koydu Tokluğunu açlığını koydu. Masa da masaymış ha Bana mısın demedi bu kadar yüke Bir iki sallandı durdu Adam ha babam koyuyordu.

Cemal Süreya'nın böyle bir masaya hiç bir diyecegi olmaz kuşkusuz ama sanki sultan sofraları için diyecegini önceden demiş...

Yemek yemek üstüne ne düşünürsünüz bilmem
Ama kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı...
 
Sofrada "mutluluk" var mıymış bilinmez ama Yılmaz Odabaşı da vermiş yanıtı:

Kim bulmuştu ki yerini,
kim ne anlamıştı sanki mutluluktan?

Rivayete göre masada (pardon) sofrada; bal, manda kaymağı, 72 çeşit peynir, 15 çeşit ekmek, 56 çeşit reçel, yumurtalar tek-çift, masanın etrafı da edebiyatçılarla sarılıymış.... Edip Cansever'in masası gibi olamaz tabi ama bu sofra da da sofraymış! Hani, gün gelir yeni AB fonlarıyla daha büyük sofralar kurulur inşallah! Tokluğu, açlığı sığdıramayacağınız, tıka basa doymuşluğun, mutsuzluğun ve sevgisizliğin sofraları... Oysa usta, yer çekimli karanfilini de koymuştur masaya;

...Sen karanfile eğilimlisin, alıp sana veriyorum işte Sen de bir başkasına veriyorsun daha güzel O başkası yok mu bir yanındakine veriyor Derken karanfil elden ele...

Elden ele çoğaltmıştı ya sevgiyi usta, Ahmet Erhan da Gül ile yanıt vermişti;

...O zaman gül ve benBen ve gülOrtak bir koku buluyoruz kendimizeYeni yeni mevsimler yaratıyoruzBiz azaldıkça gülleri çoğaltıyoruz...

Sofralarda yedikleri içtikleri onların olsun, bari edebiyat adına ne konuşuldu onu bilseydik! Başka bir can; Metin Altıok ise, Edip Cansever'e seslenirken, sanki bir anlamda "kapalı" kapılar ardındaki "açılım"ı betimlemiş;

...sadece ürpertiler mi,sevgili edip sen öleliadını ne koyarsan koy,oteller de değişti.bir kenti kullanmanınunutuldu tüm inceliği...

Ustamıza sevgilerimizi gönderelim ve onunla bitirelim;

Ne çıkar siz bizi anlamasanız daEvet, siz bizi anlamasanız da ne çıkarEh, yani ne çıkar siz bizi anlamasanız da.

Vahit Akça

Etiketler:

Cuma, Mayıs 28, 2010

Tuzla- Vahit Akça



Tüm iş kazaları, tüm ölümler yüreklerimizi sızlatıyor belki ama belleklerimizden yitip gidiyor zamanla.. Oysa ki işçiler, her defasında, kendi yaşamları pahasına unutkanlıgımızı anımsatıyorlar bizlere.... Yine unutacagımız gibi ve bir dahaki ölümlere dek...
Tuzla tersanelerinde önlem alındıgı(!) için 2001-2009 yılları arasında 53, son bir yılda 26 işçi, daha on gün önce Zonguldak'ta 30 işçi yitip gitmişti!
Peki kim bunların sorumlusu? "iş güvenliği önlemlerine","eğitime", "sendikalaşmaya" yeterli şekilde duyarlı ve ısrarlı olmadığını düşündüğümüz, kobay yerine konulan "cahil işçiler" mi, yoksa, özelleştirilen madenlerde işçilerin sendikal haklarını gasp edenler mi? sendikasızlığı fırsat bilip, iş yasasını dogru dürüst uygulamayan cibilliyetsiz taşeron şirketler mi, yoksa, her seferinde sorunun üzerine gidecegiz, önlem alacağız nutukları atan ama nedense her agızlarını açtıklarında ölümleri çoğaltan hükümetler mi? "Tersanelerde İş Sağlığı ve Güvenliğinin Geliştirilmesi İşbirliği Protokolü"ne imza atanlar mı mesela, koskoca yalanlar mı yoksa? Paraya tapanlar düzeninde, kum torbası yerine ya da canlı canlı mezara konulurken işçiler ve biz kendimizden çok uzaklarda ararken sorumsuz sorunluları, toplumsal tepkisizliğimiz ne kadar masum peki?
Bu bir Kader mi, yoksa ihmal mi?
Yoksa, ihmal de mi kaderden?..
Göçük sadece maden ocagında mı?

vahit akca

Etiketler:

Cumartesi, Mayıs 22, 2010

Madenci- Vahit Akça


Etiketler:

Pazartesi, Mayıs 10, 2010

Genco Erkal, BirGün için sahnede


Etiketler:

Google
 
Web alterblogalisation.blogspot.com

Alterblogalisation

↑ Grab this Headline Animator