Baska turlu bir sey benim istedigim, Ne agaca benzer, ne buluta benzer; Burasi gibi degil gidecegim memleket, Denizi ayri deniz, havasi ayri hava; Nerde gorduklerim, nerde o bekledigim kiz| Rengi baska,tadi baska. CAN YUCEL

Pazartesi, Şubat 26, 2007

Bilgi edindim


Şubat ayının dokuzunda Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı'na Bilgi Edinme Hakkı kapsamında su şoruyu yönelttim.
Sayın Yetkili,
Bakanlığınızın yenilenebilir enerjiler ile ilgili projeleri veya yatırımları hakkında beni bilgilendirebilir misiniz?
Saygılar
Onlar da bana su cevabı verdiler.
Başvurunuz, 4982 sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanunu'nun uygulamasına İlişkin Esas ve Usuller Hakkında Yönetmeliğin 17. maddesi gereği ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANLIĞI 'nın Konusuna giren bir başvuru olmadığı düşünüldüğünden ELEKTRİK İŞLERİ ETÜT İDARESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 'a sevkedilmiştir. Sözkonusu başvurunuzun durumunu ELEKTRİK İŞLERİ ETÜT İDARESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 'ndan takip edebilirsiniz.
EIEI de sagolsun şu cevabı verdi.
Sayın Barış GENÇER BAYKAN,4982 sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanunu kapsamında yapmış olduğunuz başvurunuz ilgili birimimiz tarafından değerlendirilmiş olup, 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu'na göre enerji yatırımlarını özel sektör tarafından yapılmakla birlikte, Yenilenebilir Enerjiler ile ilgili olarak Bakanlığımız AR-GE, tanıtım ve bilinçlendirme faaliyetlerini yürütmekte olduğu bildirilmiştir.
Ögrendim ki yenilenebilir enerjilere devlet yatırım yapmıyor, özel sektörden bekliyor. Gelen cevabı bu konuda çalışan bir arkadaşıma ilettiğimde AR-GE calismasi yaptiklarini da sanmiyorum demisti. Bakalim nukleer santral kurma calismalarina devlet destegi ne olcude olacak.

Etiketler:

Cumartesi, Şubat 24, 2007

Yesiliz: Yeni bir yesil dergi


Biriniz Yoksa Eksiğiz Sizinle Yeşiliz
Türkiye’nin çevre dergisi YeşilİZ, 2007 yılının ilk aylarında yayın hayatına merhaba dedi. TEMA Vakfı’nın çıkardığı dergide biraraya gelen 14 sivil toplum kuruluşunun birlikte hazırladığı YeşilİZ’de Türkiye’de ve dünyada yaşanan çevreye dair her türlü gelişme detayları ile yer alacak. Çevreyle ilgili mücadele eden tüm STK’ların ortak sesi olmayı hedefleyen YeşilİZ,iki ayda bir okuyucuyla buluşuyor.
Yeşiliz: İçinde Bilgi Veren Alt Yazı Bandı Olan Tek DergiDerginin Genel Yayın Yönetmenliğini üstlenen TEMA Vakfı Genel Müdürü Dr. Uygar Özesmi, “Biriniz yoksa eksiğiz sizinle YeşilİZ”,sloganı ile yola çıktık. Siz, biz, hepimiz olursak yeşil ve yaşanır bir dünya yaratma mücadelesi anlam kazanır. Yüzde yüz Türk malı geri dönüşümlü kağıda bastığımız YeşilİZ”, herkesin rahatça okuyabilmesi için puntoları büyük, sayfaları renklerle bezeli, grafiklerle hareketli sıradışı bir tasarımda hazırlandı. İçinde bilgi veren alt yazı bandı olan tek dergi. YeşilİZ’in şimdilik tek eksiği okurlar. Doğa dostu yaşama inanan herkesi YeşilİZ şemsiyesi altında buluşmaya davet ediyoruz” dedi.
Yeşiliz: İlk Sayısında Tiryakilik YaratacakYeşilİZ: ’de yer alan ilginç dosyalar, haberler ve özel köşeler, daha ilk sayıdan itibaren okuyucularda tiryakilik yaratacak. İlk Dosya konusu iklim değişikliğinin etkilerini en aza indirgememiz için gerekli “Doğa Dostu Enerji”. YeşilİZ Enerji Dosyası, Geleceğin Enerjisi Yenilensin Tükenmesin, Güven Versin, Kirlenmesin” çağrısı yapıyor.
Yeşil Köşe’de konuk yazar TEMA Vakfı Mütevelliler Heyeti Başkanı A. Nihat Gökyiğit, “Kalkınma, Enerji ve Üretim” başlığı altına enerji kaynaklarını nasıl kullandığımızı sorguluyor. Sivil Toplum Geliştirme Merkezi Koordinatörü Sunay Demircan, her sayıda Kukumav’dan çevre ile ilgili yaşanan olayları kendi perspektifinden yansıtacak. İlk sayının konusu ormanlar.
Portre, yaşamını doğa korumaya adayan, doğayla aynı dili konuşan insanlara ayrıldı. Kuş neslini tehdit eden en önemli faktörün insanların tüketiminin giderek artması olduğuna inanan Dr. Çağan Şekercioğlu, ilk konuğumuz.
Tehlike Çanları’nda yokolmakta olan türler, tehlike altındaki alanlar, müdahale gereken herşeye dikkat çekiyoruz. Gözalıcı renkleri ile Ankara Gölbaşı’nda salınan Yanar Döner çiçeğinin geri dönüş öyküsü yüreklere su serpiyor.
Yaşam Hakkı’nda, yaşama dönüş öyküleri, Proje’de Kırmıtlı Kuş Cenneti’nde süzülen Yalıçapkınları’nın seyirlik öyküsü, Sosyal Sorumlulukta başarı öyküleri, Geniş Açı’da objektifimize ve gündemimizde takılanlar, Yeşillik’te çevre adına “kim, nerede, ne demiş ?” Haberler’de Türkiye’den ve dünyadan önemli gelişmeler, Posta Kartı’nda yurtdışında yapılan ilginç ziyaret ve toplantıları bulabilirsiniz. Kitaplık, Yeşil Takvim, Bir Dost, Kanaatkar da beğeni ile izleyeceğiniz köşeler.
Yeşiliz’i Almaz, Okumaz ve Abone Olmazsanız Olmaz... Yeşilizi çevre ve doğa korumacı sivil toplum kuruluşları ve uzman ekibimizle birlikte hazırladık. Amacımız, Türkiye’nin çevre konusundaki güvenilir ve ilk başvurulan çevre yayını olmak. İlk sayfasından son sayfasına kadar elinizden bırakamayacağınız Yeşiliz’i almaz, okumaz ve abone olmazsanız olmaz.

Biriniz Yoksa Eksiğiz Sizinle Yeşiliz

Çarşamba, Şubat 21, 2007

Trakya,Ergene, Pavli (2)


“...Ve duyuluyor çok uzaktabir tren sesi...”


PANAYIR alanı yöre halkının içten ve sıcak duygularıyla hayat buluyor. Ovanın ortasından, kasabanın kalbinden geçmekte olan tren onları ne korkutuyor, ne de rahatsız ediyor. Vakit akşam olduğunda, özellikle kadınlar ve çocuklar, günde yalnızca iki kez istasyona uğrayan “treni” ve ovadaki eğlenceleri izlemek için, rayların az ötesinde, hafifçe yüksek bir yerin kenarına ip gibi dizilip, günebakanlarını çıtlatıyorlar. Daha geri planda, panayır alanıyla sınır olan kahvehanelerde de durum farklı değil, yalnızca figüranlar değişik. Yörenin erkekleri, rayların ardındaki yolun kenarına sıralanmış ağaçlıklı kahvehanelerin gölgeli bahçelerinde, büyük bir zevkle çaylarını hüpürdetip, ‘muhabbetlerini’ koyulaştırıyorlar. Trenler, ilçenin askere gidecek gençleri için de ayrı bir önem arz ediyor. İlçede, askere gidecek gençler, tren istasyonunda yapılan törenlerle uğurlanıyor. Yöre halkı bu uğurlamayı, “asker düğünü” olarak adlandırıyor.
BİR Çorlu, bir Lüleburgaz, bir Babaeski için E-5 karayolu ne anlam ifade ediyorsa, Pehlivanköy için demiryolu aynı şeyi ifade ediyor -sapa kalsa bile -. İstasyon binalarının bildiğimiz o kendine özgü yapısı, Pehlivanköy’e ayrı bir hava veriyor. Kiremit ve sarı renklerle boyalı, iki katlı bu taş bina, 1889 yılında yapılışından bu yana zamana meydan okuyarak, özgün duruşunu korumuş. İstasyon binaları, Şark Demiryolları adındaki bir Fransız şirketi tarafından yapılmış ve Cumhuriyet Dönemi’nde Atatürk’ün ulusallaştırdığı demiryollarının, yani TCDD’nin malı olmuş.


Panayırın Kapısı

BİR anlamda panayırın kapısıdır tren yolu. Aynı zamanda, İlçe merkeziyle panayırın kurulduğu ovanın sınırı. Rayların ötesindeki dünyaya karışmak için sadece bir adım atmak yeterli. Adımınızı atmanızla birlikte, “Kenar mahallede bir pazar günü”nü anımsatan pazaryeri ile başlayan panayırın renkli dünyasına girersiniz. Bir an aklımıza düşen “pazarcı imajı”nın aksine; satıcıların mallarını satmak için sürekli bağırdıkları bir pazar yeri görünümü yoktur. Bu kakofoni içinde sesini duyurmak gibi bir kaygıları da yoktur. Panayırın sesiz ama neşeli ve bilgiç havası, insanların ne amaçla geldiği, çoğunluğun birbirini tanıdığı, kimin alışveriş yapıp, kimin yapmayacağınının çoğunlukla bilindiği izlenimini verir. Satıcılar büyük bir sükunetle işlerini yaparlar. Burada gözümüze en çok çarpan helvacılar oluyor. Herhalde bu kadar çok helvacının bir arada olduğu bir yer çok nadir görülür, neredeyse iki pazarcıdan biri helvacıdır. Susamlı, koz, pembe gofretli helvalar... Bu renk ve tat cümbüşü, çocuklar için ne çok şey ifade ediyor olmalı. Zaten panayıra gelirken, annesinden “mutlaka helva alınacağına dair” güvence alan bir çocuğa, “hadee elva” diye bağırmanın bir gereği de kalmaz sanki... Neyse, bizim de canımız (ilgimizi de) çektiğindendir ki, “ya şundadır, ya bunda...” deyip, bu kadar çok helvacı arasından birisine yöneliyoruz... Yaptığı nefis helva bulamacından bir parmak taddıran ustaya, helvanın tarifini soruyoruz. Büyük bir gururla; “ustalık” diyor ve tarifini sadece kendine saklıyor.
YOLUMUZUN üstü, oyuncakçılar, elbise ve iç çamaşırcılar, çorapçılar, ayakkabıcılar, nayloncular, hediyelik eşya satıcıları... arada çayhaneler... tostçular, kuruyemişçiler, ara ara köftecilerle dolu. Tam bir pazar cümbüşü, hırdavatçılar ve kasetçiler de ekleniyor bu cümbüşe. İlerledikçe davul zurna sesleri artıyor, bir başka duyguyla ilerliyoruz şimdi... Buraya gelmeden önce, bu panayırın her yönüyle renkli olduğu yönündeki kanaatimiz, coşkulu davul zurna seslerini içimizde duydukça, daha da güçleniyor. Panayırın asıl özüne doğru yaklaşıyoruz. Tam burada tarihin sesi duyuluyor: Davulların ritminden süzülen ahenk, sanki 110 sene öncesinden çıkıp gelen, Çerkez kabilelerinin, yaşadığı Pavli ruhunu yansıtıyor ve panayıra damgasını vuruyor. Heyecanımız ve bu renklilik karşısındaki hayranlığımızla birlikte merakımız da giderek artıyor.

Pazartesi, Şubat 19, 2007

Savaşsız bir dünya için


Etiketler:

Pazar, Şubat 18, 2007

TÜRKİYE KYOTO’YU İMZALA! - İMZA KAMPANYASI


Küresel ısınma dünyanın geleceğini tehdit ediyor.Türkiye Kyoto’yu İmzala, imza kampanyası başlıyor!
Böyle giderse küresel ısınmadan kaynaklanan susuzluk, kuraklık, açlık, seller, kasırgalar, deniz seviyelerinin yükselmesi, iklim göçleri, hastalıkların yayılması ve daha birçok felaketle çocuklarımızın ve diğer canlıların üzerinde yaşayacağı bir gezegen kalmayacak. Bizler de önümüzdeki yılları, küresel ısınmanın bugünden görülen belirtilerini çok daha ağır yaşayarak zorluk içinde geçireceğiz.
Dünya bugün hemen sera gazı salımlarına dur demezse, 10 yıl sonra geri dönmek için çok geç olacağını önde gelen bilim insanları ısrarla vurguluyor.
Fosil yakıtların, yani petrol, kömür ve doğalgaz kullanımının bu hızda sürmesinin küresel ısınmanın en önemli sorumlusu olduğunu da herkes biliyor. Oysa dünya hükümetleri hala ciddi bir önlem almıyor.
Bizler, küresel ısınmayı durdurmak için herkesi; kendisinin, çocuklarının, dünyanın ve ülkesinin geleceğini düşünen herkesi elinden gelen herşeyi yapmak için duyarlı olmaya çağırıyoruz.
Kyoto Protokolü 1997 yılında imzalandı ve bundan tam 2 yıl önce, 16 Şubat 2005’de yürürlüğe girdi. Kyoto Protokolü, yükümlülük altına giren ülkelerin sera gazı salımlarını azaltmasını öngören uluslararası bağlayıcı bir antlaşma. Kyoto’nun öngördüğü hedefler çok kısıtlı ve yetersiz. Dünya ülkeleri küresel ısınmayı durdurmak için Kyoto Protokolü’nü kat kat aşan indirimler yapmak, önlemler almak zorunda.
Ancak Kyoto yine de küresel ısınmayı durdrumak için atılacak bir ilk adım. Ne var ki, bugün en fazla sera gazı üreten ülke olan ABD Kyoto Protokolünü imzalamaktan ve yükümlülük altına girmekten kaçıyor. Dünyanın geleceğini ipotek altına alıyor.
Türkiye, ileri derecede endüstrileşmiş ABD ve Batı Avrupa ülkeleri kadar çok sera gazı üretmiyor. Ancak Türkiye’de endüstrileşmekte olan ve petrol, kömür ve doğalgaza olan bağımlılığını hızla arttırmakta olan bir ülke.
Bu yüzden dünyada sera gazı salımlarını en hızlı arttıran ülke Türkiye. 1990-2004 yılları arasında sera gazı salımlarını 170 milyon tondan 357 milyon tona çıkaran, yani %110 artış gösteren Türkiye bir rekor kırdı.
Ancak bu övünülecek bir rekor değil. Türkiye’nin ne kadar yanlış enerji, sanayi, ulaşım ve tarım politikalarına sahip olduğunu gösteriyor. Türkiye bu rekorla dünyanın tüm sera gazı salımlarının %1,3’ünü yaparak, küresel ısınmaya en çok neden olan ülkeler sıralamasında 13. sıraya yükseldi.
Ne yazık ki Türkiye küresel ısınmadaki bu artan payına rağmen sera gazı salımlarına herhangi bir indirim hedefi koymayı ve Kyoto Protokolü’nü imzalamayı reddediyor. Türkiye Kyoto Protokolü’nü imzalaması gerekip de imzalamayan az sayıda ülke arasında ABD ve Avustralya ile birlikte durmaya devam ediyor.
Hükümet Kyoto ile ilgili çelişkili açıklamalar yaparken, Çevre ve Orman Bakanı Osman Pepe açıkça Türkiye’nin Kyoto’yu imzalamayacağını söylüyor.
Hükümet Kyoto’yu imzlamama gerekçesi olarak Türkiye’nin kalkınmasını ortaya sürüyor. Bu, Türkiye’nin kirletme ve dünyayı yoketme hakkını savunmaktır. Yokolan bir dünyada, geleceği olmayan bir kalkınma için mücadele verilemez.
Bizler Türkiye’nin bir an önce Kyoto Protokolü’nü imzalamasını istiyoruz.
Böylece Türkiye küresel ısınmayı inkar politikasını terketmiş olacaktır.
Böylece Türkiye küresel ısınmada Türkiye’nin payını inkar etme politikasını terketmiş olacaktır.
Böylece Türkiye önüne gerçekçi bir sera gazı salımı ündirim hedefi koymak zorunda kalacaktır.
Böylece Türkiye yanlış ve kirletici enerji, sanayi, ulaşım ve tarım politikalarını terk etmek, temiz enerjiye, toplu ulaşıma, ekolojik tarıma yönelmek zorunda kalacaktır.
Böylece Türkiye belki de ilk kez dünyanın geleceğinde kendisinin de sorumluluk sahibi olduğunu hatırlamış olacaktır.
Böylece Türkiye küresel ısınmayı çözme sorumluluğunun düdüklü tencere kullanmasını önerdiği Ayşe Teyze’de değil, politikaları uygulayan hükümette, yasaları yapan Meclis’te olduğunu kabul etmiş olacaktır.
Bu imza kampanyasıyla bir kez daha duyuruyoruz:
Türkiye en kısa zamanda Kyoto Protokolü’nü imzalamalıdır.
16.02.2007
Dr. Ümit Şahin
Yeşiller İklim Değişikliği Sözcüsü
İMZA KAMPANYASI HAKKINDA BİLGİ:
“Türkiye Kyoto’yu İmzala” imza kampanyası Kyoto Protokolü’nün yürürlüğe girişinin ikinci yılında, 16 Şubat 2007’de bir basın toplantısı ile başlıyor.
İmza kampanyası 2 ay sürecek ve 16 Nisan 2007 tarihinde sona erecek. Toplanan imzalar Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na teslim edilecek.
Bu kampanyada Türkiye’de yaşayan ve küresel ısınmadan kaygı duyan, küresel ısınmanın durdurulmasını isteyen herkesin imzasını bekliyoruz.
Hedefimiz en az 100 bin imza.
İmza kampanyası çeşitli alanlardan, aralarında sanatçıların, yazarların, akademisyenlerin, gazetecilerin, aktivistlerin de olduğu 100 kişiden oluşan ilk imzacıların duyurulmasıyla başlıyor. Bu liste ekte sunulmuştur.
İmza kampanyasına çeşitli standlarda ve internet üzerinden devam edilecektir.
İnternet üzerinden imza atmak çok kolay: www.kyotoyuimzala.org adresine girip isminizi bırakmanız yeterli.
Türkiye Kyoto’yu İmzala imza kampayasına katılın, küresel ısınmanın durdurulması için bir adım atmış olun.
Küresel Isınmayı Durdurun!
Türkiye Kyoto’yu İmzala!
Ne Kömür, Ne Petrol, Ne Nükleer, Güneş, Rüzgar Bize Yeter!
www.kyotoyuimzala.org

Cuma, Şubat 16, 2007

Çağrı

Kamuoyuna,

Bizler yaklaşmakta olan “ekolojik felaket”in
baş aktörü olarak gördüğümüz ve yıllardır bunu
çeşitli yollardan anlatmaya çalıştığımız KÜRESEL ISINMA yı önlemek için bir Platform oluşturmaya başladık.

Bizzat sizi veya bağlı olduğunuz yada temsilcisi olduğunuz kuruluşu platformda yerinizi almaya davet ediyoruz.
Her birimizin yıllardır verdiği çalışmalar,bilgilendirme,etkinlik yada eylemler bizi,Küresel ısınmayı ancak bugüne taşımıştır.
Ancak hepimizin malumu doğa daha fazlasını kaldıramadığını bir şekilde kendini koruma mekanizmasını çalıştırıp sözünü ettiğimiz kuraklık,beraberinde hızla buzul çağına girmemizi,çocuklarımızın değil bizimde yaşayabileceğimiz son raporlar gösteriyor.
Ama hala bir şeyler yapılabilir.Ve bunun için size ve kuruluşunuza da görev düşüyor.

Bu daveti lütfen bir görev yada kuruluşunuzun acil toplantı gündemi olarak alacağınız
bir ALARM olarak değerlendirip gereğini yapalım.
Önce iletişimimizi sürdürdüğümüz internet iletişim grubuna mektup gönderip alabilmeniz için
antikarbon-subscribe@yahoogroups.com adresine bir mektup atarak başlayın.
Eğer teknik bir sorun yaşarsanız antikarbon-owner@yahoogroups.com
adresine bildirerek bizim yardım etmemizi sağlayabilirsiniz.

Sizleri http://groups.yahoo.com/group/antikarbon sitesinde birlikte Platformu kurmaya,ilk toplantımız
KONGRE’yi hazırlamak üzere bekliyoruz.

Anti-Karboncular
Küresel Isınmayı Önleme Platformu girişimi

Etiketler:

Perşembe, Şubat 15, 2007

Trakya, Ergene, Pavli (1) - Vahit Akça





“...Ayçiçeği yiyen çocuk

yün ören kadın
rakısını yudumlayan adam
Sokağa bakan her hangi bir odaarka bahçede

her hangi bir mermer masa...”
Edip Cansever



GÜNEŞ bu toprakları çok sever, yazın sonuna gelindiğinde bile kendini gösterir ve o uçsuz bucaksız ovayı ısıtmaya devam eder. Ustaca bir kıvraklıkla ilerleyerek Trakya’yı baştanbaşa dolaş an Ergene Nehri, güneşin ısıttığı bu ovayı sevgiyle sarar. Güneş ve Ergene verimlilik demektir Trakya Ovası için...ERGENE’nin sularını, güneşin kendini cömertçe sunduğu bu verimli ovaya, Türkiye’nin en küçük dört ilçesinden biri olan Pehlivanköy ayrı bir sıcaklık katar. İstanbul’dan Edirne’ye, Trakya’yı tam ortadan biçen E-5 karayolundan 20km. içeride oluşu bile bu sıcaklığı bozamaz.İSTANBUL’dan çıkıp, Lüleburgaz ve Babaeski ilçelerini geçtikten sonra, günebakan tarlalarının arasından Pehlivanköy’e sapıyoruz. Doğanca, Hıdırca ve Kuştepe köylerini ardımızda bıraktıktan sonra ilçedeyiz. Bir bez-afiş karşılıyor bizi ilk: “Pehlivanköy Panayırına Hoşgeldiniz”. İlçe merkezine çok uzak olmayan panayır alanı hemen seçiliyor. “Bir başka çadır kent”.


İNSANLAR, yaşamın acımasızlığına karşın, geçmişten kalan duygularını yaşatmak adına, yüzyıllık geleneklerini bir kez daha yaşatmak için, bu sımsıcak Pehlivanköy ovasında toplanmışlar. Bu; yüzyıldır süregelen ‘Pavli panayırı’dır.
BİR kaynağa göre, Bizans Dönemin’de bölgeye Pavlikarlar yerleşir ve Osmanlı Dönemi’nde de yaşamlarını devam ettirirler. Panayırın adı da; Pehlivanköy’e de yerleşmiş olan bu Pavlikarlar’dan geliyor. Panayır, yöre halkının Pomak asıllı olması sebebiyle, “Pomak Bayramı” olarak da anılıyor. Pehlivanköy’ün bir başka kaynaktan öğrendiğimiz bilinen tarihi ise Osmanlıların Rumeli’ye geçişleri ile başlıyor. Osmanlı sülalesinin ileri gelen aileleri Ergene Nehri’nin suladığı verimli topraklara yerleşir. 1361 yılında kurulan ilk köy Çenge Köyü olur. Bu köy bugünkü Çengerli köyüdür.

Diğer köylerin kurulması 1877 Osmanlı-Rus savaşından sonraya rastlar. 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşında, Gazi Osman Paşa komutasında yapılan Plevne savunmasına rağmen, Çatalca önlerine kadar ilerleyen Rusların önünden kaçarak bölgeyi terk eden halkın yerine, savaş sonrası imzalanan Ayastefanos antlaşması ile Bulgaristan’ın İzver ve Lofça bölgesinden göç eden Türkler gelip yerleşirler. Göçler nedeniyle bölgeden ayrılan Çerkez kabileleri, bu bölgeyi “Pavli” ya da “Pavlu” olarak adlandırmışlar.
ADI Pehlivanköy Panayırı olarak geçse de, yöre halkı ‘Pavli Panayırı’ ismini benimsemiştir. Bazı kaynaklar 110 yıllık geçmişi olduğunu söyler Pavli Panayırı’nın. Panayır, büyük bir kararlılıkla ve hiç değişmeyen tarihiyle, hangi şartlar altında olursa olsun, her yıl Eylül ayının 18’inde başlar ve 5 gün sürer.


Etiketler:

Afiş yarışması

Kaos GL, 17–20 Mayıs 2007 tarihleri arasında Ankara’da gerçekleşecek olan “2. Uluslararası Homofobi Karşıtı Buluşma” için bir afiş yarışması düzenliyor. Yarışma homofobik olmayan bütün tasarımcılara açık!

Eşcinsel derneği Kaos GL, bu sene ikincisini düzenleyeceği “2. Uluslararası Homofobi Karşıtı Buluşma” için bir afiş yarışması düzenliyor.
Buluşma’nın bu seneki teması da olan “Medya” konulu afişlerin katılacağı yarışma eşcinsellerin ve heteroseksüellerin birlikte özgürleşeceği bir dünyayı düşleyen, homofobiye karşı olan profesyonel ve amatör tüm tasarımcılara açık olacak.
Son başvuru tarihi 2 Nisan 2007 olan yarışmayla ilgili ayrıntılı bilgiyi http://www.kaosgl.org/ adresinde bulabilirsiniz.
Neden 17 Mayıs?
17–20 Mayıs 2007 tarihleri arasında Ankara’da gerçekleşecek olan Buluşma, “17 Mayıs Uluslararası Homofobi Karşıtlığı Günü” nedeniyle düzenleniyor. 17 Mayıs tüm dünyada cinsiyet seçimi veya cinsel yönelimlerle ilgili tüm fiziksel, ahlaki veya sembolik şiddete karşı durma ve eyleme geçme günü olarak kutlanmaktadır.
Bilgi için:
Kaos GL Gazi Mustafa Kemal Bulvarı, 29/12, Demirtepe-Ankara
Tel: 0 312. 230 03 58
Faks: 0 312. 230 62 77
E-posta: kaosgl@kaosgl.org
http://www.kaosgl.org/

Etiketler:

Etkinlik

Kahvaltılı Atölye:

Tarım, Çevre ve Sosyal Adalet: Kentte Ne Yapılabilir?

Yer: Boğaziçi Üniversitesi, Güney Kampus, Saatli Bina, Criton Curi Salonu
Zaman: 17 Subat 2007, Cumartesi
Saat: 10:30 - 17:00

Etiketler:

Gecmis Sevgililer gununuz kutlu olsun



Cizgiler: Vahit Akca

Etiketler:

Barış'la buluştuk BirGün'ü konuştuk...

Geçen haftalarda BirGün gazetesi okur temsilcisi Adnan Genç ile buluşup BirGün üzerine konuştuk. Kosesine tasidiklarini isiznle paylasmak istedim.


Genç bir okurumuzla buluştuk. Gazeteye geldi. İki kez internet üzerinden konuşmuştuk; ayrıntıları yüz yüze görüşmenin önemine değer vererek bir araya gelme kararı aldık. Bir öğlen yemeğinde gazetede buluştuk. Sonra da oturduk ve gazeteyi eleştirdiği bütün konuları uzun uzun konuştuk. Uzun uzun önerilerini de konuştuk.
Barış, Fransa'da siyaset sosyolojisi mastırı yapmış,, İngiltere'de GDO karşıtı hareket üzerine doktorasına devam ediyor... Ailecek demokrat bir yapıya sahip olan Barış ve yakın çevresi gazeteyi son derece dikkatli bir gözle okuyor... Eleştiriyor, biriktiyor ve tartışıyorlar...
ELEŞTİRİLER... ÖNERİLER...Avrupa'ya yayılmış 200 kadar doktora öğrencisinin eposta grubuna haberlerimiz gönderiliyor; üzerine konuşmalar yapılabiliyor... Küreselleşen dünyada bunlara şaşırmamak gerek. Şaşırmayacağımız bir yön de kendimizi alçakgönüllü bir tanımlamayla 'küçük bir gazete' olarak görmemizde... Küçük ama vurgusunun doğru ve değerli olduğu söyleniyor... Dışarıdan bakan bir göze; yapıcı bir eleştiriye ne kadar gereksinim varmış. Barış'a teşekkür ediyorum... Epeyce öneriyi ve eleştiriyi konuştuk demiştim... Bazılarını kendimize (planlamamıza) saklamak koşuluyla sizlerin bilgisine açmak istiyorum.
Aslında her gün okurlarımızdan gazetemize ilişkin eleştiri ve öneriler geliyor. Hepsini olabildiğince tek tek yanıtlamaya çalışıyorum. Bir kısmını sayfamıza da alıyorum... Küsüp/kızan ve gazete almayı bırakan Antakyalı doktor okurumuzu yeniden kazandık... Zonguldak'ta gerileyen tirajımız eski düzeyine döndü... Özellikle eğitimcilerden, muhasebecilerden, eczacılardan ve son dönemde F tipi haberlerimiz yüzünden okurlarımızdan övgüler almıştık... Ama Barış'ın dediklerine bakılırsa hep aynı tür haberler ve dizilere ağırlık vermemiz; giderek bir durağanlık ve algıda seçicilik sonucu da kimi zaman bazı haberlerin/yazıların görülmemesini getiri-yormuş... Bu tür haber ve dizilerin yanısıra çevre, eğitim, sağlık, kültür ve yargı dosyaları hazırlamamızı öneriyor. Özellikle haftada bir gün olarak başlayacak bir çevre/ekoloji sayfasının yakın günlerde zaten her gün yayımlanması gerekeceğini söylüyor... Barış'ın dikkat çektiği konu tabii ki küresel ısınma... Kuraklık, susuzluk, fosil yakıtlar ve genetiğiyle oynanmış gıdalar yüzünden feleğimiz şaşacak... Milyonların göçü nedeniyle savaşlar çıkacak...
İnternet gazeteciliğinin giderek geliştiğine ve öneminin arttığına vurgu yaparken; Barış, "Kağıt baskının miktarını artırmanın yolu da burada" diyor. Yazı dizilerini eşzamanlı koymamanın stratejik önemine değinen Barış, siteye reklam da alınabileceğini söylüyor. Bu önemli bir vurgu... Çünkü şimdilik 15 bin ayrı adresten girişimiz var her gün... Çoğu da yurt dışından... Bunu çoğaltmak ve koşut reklam almak da olası tabii. Çünkü altı bin reklam tikinin 100 dolar gibi bir karşılığı var... Çok satar bir gazetenin günde beş yüz bin tık aldığını hesaplayınca... Bir reklam almaya başlarsak belli ki kapıya ektiğimiz dikenler bize epeyce kazanç sağlayacak...
GENÇ OKURLAR NE KADAR ÖNEMLİ...Çok önemli. Ara başlığı bir soru cümlesi olarak görmüyoruz. Yanıtı belli. Çünkü gazeteyi 40 yaş ortalamalı okurlarımız satın alıyor... Genç sayfası, çocuk sayfası, çevre/ekoloji sayfasının düzenli olması gerekiyor. Bu arada sevgili Barış, Pazar günün gazetesini sevdiğini ama handikaplarının olduğunu söylüyor. Söyleşilerle bü-tünlenen bir gazetenin okunmasının güçlüğüne değinerek, haber ağırlıklı yazıların çoğunluk olmasa da yeterli bir düzeye gelmesi gerektiğini söylüyor, Barış. İlave tadında bir Pazar gazetesi yeterli değildir, diyor... Özel olarak bir tür editörlük uygulamasından söz açan genç arkadaşımızın bu önerisini kendimize saklıyoruz.
Kimi önerileri ve eleştirileri biliyoruz. Yeni değil. Ama özgül koşullarımız doğrultusunda yapılabilir gibi de değil, henüz... Neyi, nasıl ve ne zaman yapabiliriz? Bunların yanıtlarını arıyoruz... Galiba bu yanıtları ararken bir öneri de tam bu noktada gündeme geliyor: BirGün okurlarının e-posta grubunun oluşturulması. Çok belli ki, iletişim yoluyla kimi olanaklarını geliştirebileceğiz... Barış ismi bir metafor değil, gerçek bir kimlik ve arkadaşımızın doğru önerileri var. Paylaşmanın önemli olduğunu düşündüm...
http://birgun.net/bolum-73-yazar-143.html


Pazartesi, Şubat 12, 2007

Köylüler mermer ocağına karşı

Bursa’nın birinci derece tarım arazisi ve RAMSAR sözleşmesi kapsamında koruma altında olması gereken sulak arazilere sahip Bursa Nilufer ilcesi Fadıllı Köyü’ne yapılmak istenen Mermer Ocağına köylüler karşı çıkıyor. Fadilli koyunde 120 hane 600 kisi 3.000 da tarim arazisi,ticari olarak ihracata yonelik incir, verimli zeytinlikler ,diger meyve agaclari ve sebze uretimi yapmakta. Isomer'in Ankaradan ruhsat almis olmasina ragmen koylu ocagi istemiyor, izin verilmis olmasina asiri tepkili, nobetci hakim ve 2 bilirkisi incelemesi sirasinda da tepki koymuslar.Bilirkisi raporunda "kus ureme donemine rastladigi icin haziran ayina kadar mermer ocaginin faaliyettte bulunmamasi gerektigi"ni bildirmisler.dolayisiyla faaliyet henuz yok ve sirket getirdigi makinayi ileriki aylarda tekrar getirmek uzere geri goturmus. Ocagin tarim alanlarini kirletecegi, dereyataginin ve dolayisiyla Uluabatin kirlenmesi,dinamit kullanilirsa koyun zarar gorebilecegi, uluabat golu ramsar alani tampon bolgesi olmasi nedeniyle biyolojik cesitliligin tehdit altina girebilecegi belirtiliyor. Dogader ve Bursa Ziraat Muhendisleri odasi Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ve Çevre ve Orman Bakanlığına dava açtılar.
Haber ve fotograflar: Dogader YK uyesi Arca Atay

Etiketler:

Cuma, Şubat 09, 2007

Yaşayan Organizmalar Patentlenemez

y
Yaşayan Organizmaların patentlenmesi hakkında yurttaşların küresel deklarasyon taslağı

Biz dünya vatandaşları, bu yazıda tüm toplumun geleceğini iligilendiren ve bu yüzden sadece patent ofisleri ve onların müşteri firmaları tarafından değerlendirilemeyecek bir soruna değiniyoruz.

a) Suni Genetik Konstrüksyonun önceden varolan doğal genlerin basit bileşimiyle sınırlı kalsa da keşif olarak degerlendirilebileceğini dikkate alırsak
b) Patent aracılığıyla ele edilmiş fikri mülkiyetin, yaratıcısını keşfinin özerk ve kontrol edilemez bir biçimde kopyalanmasından koruduğunu düşünürsek
c) Her yaşayan hücre Veri Tabanı içeren ( VT, DNA sekansı tarafından taşınan genetik kod) doğal bir Bilgi İşleme Sürecine indirgenebilieceğni, bu Veri Tabanı üzerinde çeviri, iletişim ve uzun süren bir evrim sonucu ortaya çıkan yapılandırma süreçlerin işlediğini ve onlarsız Veri Tabanının geçersiz olacağını dıkkate alırsak
d) Diğer açılardan her yaşayan canlı hücrenin değişen,gelişen ve bu yüzden büyük ölçüde önceden bilinemez bir çevrenin bir çok etmenine uyum sağlayarak bağımsız olarak üreyebilme ve genetik kodunu değiştirebilme yetisiyle donatıldığını düşünürsek

DİYORUZ Kİ

e) Hem SGK’nın hem “genetik Veri Tabanına” eklenmesine olanak sağlayan teknolojinin keşfiyle ilişkilendirilen fikri mülkiyet [c.] işleme süreçlerine veya özel olarak yaratıcı tarafından sahip olunmayan önceden varolan VT genlerine uygulanamaz. Bu nedenle SGK’nın çok küçük bir oranı temsil ettiği bütün Veri Tabanı üzerindeki bağımsız işleme süreçleri patent çerçevesinde - ne molekülün, ne ev sahibi hücrenin ne de bu hücrelerden oluşmuş yaşayan organizmaların bir parçası olarak – değerlendirilemez.
f) Daha geniş bir perspektiften bakıldığında fikri mülkiyet kavramı SGK’lara uygun değildir çünkü SGK’nın yaratıcısının bilgisi dahilinde olmadan içeride evsahibi organizmalar, (hücre bölünmesi) diğer organizmalar ile ortaklık aracılığıyla (türemek) diğer organizmalara yayılması (yatay genetik taşıma) gibi çeşitli doğal mekanizmaları izleyerek yeniden üretilmeyeceğine veya değiştirilmeyeceğine dair hiçbir garanti verilmemiştir.
Yaşayan türlerin patenti
g. Hiçbir yaşayan organizmanın fikir sahibine atfedilecek bir fikri yorumlamadan kaynaklanmadığını düşünürsek
DİYORUZ Kİ
h. Kimse yaşayan bir organizmanın özel fikri mülkiyetini talep edemez.
i. Genetik bir kodun suni değişimi evsahibi organizmanın patentlenmesine olanak sağlamaz. [e.,f.]
Bu kısıtlamaların sonuçları

j. Bir patent, finansal yatırımları teşvik etmesinin yanında ayrıca sonradan keşfin kullanıcıları ya da müşterileri tarafından desteklenen fazla maaliyetler -telif hakkı- üretir
k. Patentlerden etkin faydalanılması, yaşayan organizmaları ilgilendiren sağlık ve çevre değerlendirme süreçlerinin süresiyle uygun olmayan bir hızda yatırım geribildirimi gerektirir.
l. Brövelerin alınması araştırma çabalarını endüstri potansiyeliyle birlikte çalışmaya yönlendiriyor ve bu da temel araştırmalardan ziyade kısa donem uygulamaları teşvik ediyor.
m. Patentlemenin, keşfin açıklanmasını içermesine rağmen kopyalanmasına ve muhtemel iyileştirmelere izin verecek bütün detaylar verilmiyor.
Son olarak diyoruz kİ

n. Yaşayan formlar üzerindeki patentlerin sahasını kısıtlamak temel ve uygulamalı araştırmalar arasındaki dengeyi oturtur ve de değişik inceleme yollarına desteğin adil dağılımını – örneğin Agronomide Mikrobiyolojiye ağırlık vermeden- sağlar.
o. Genetik ve Agronomideki araştırma, araştırmacılar arasındaki açık diyalogtan,bilgi paylaşımından ve biyoloji ve teknik kaynaklara ücretsiz ulaşımından kaynaklanan dinamizmi yeniden kazanmalıdır.
p. Temel kamusal araştırmalara dayanan bazı Mikrobiyoloji araştırmaları ucuz fiyatıyla herkesin ulaşabileceği yeni tıbbi ilaçları tasarlayabilir.
q. Sağlık ve salgın hastalıklara dair bilim (epidomoloji) araştırmaları ekonomik ve finansal konulardan bağımsız olarak yürütülebilir.
referanslar ve ek bİlgİler

Ceballos, L., Kastler, G. « OGM, Sécurité, santé : Ce que la science révèle et qu’on ne nous dit pas », Eds Nature & Progrès, 2004
Brac de la Perrière, R. A., Briand-Bouthiaux A. « Du brevet sur les OGM à la privatisation du vivant », Société Civile contre OGM – arguments pour ouvrir un débat public, Eds Yves Michel, 2004, pp 63-94.
Global Declaration from the 7th international grassroots gathering on Biodevastation, St Louis, Missouri, USA, May 16-18, 2003 (http://www.biodev.org/ )
Partners in the Biomed-II Project “Basic Ethical Principles in Bioethics and Biolaw: The Barcelona Declaration, Policy Proposals to the European Commission, Nov 1998.
Egziabher T. B. G. “patenting life is owning life”, http://www.twnside.org.sg/title/egz1-cn.htm
“Treaty to Share the Genetic Commons”, Porto Allègre, February 2002.
(http://www.ukabc.org/genetic_commons_treaty.htm )


Çeviren Barış Gençer Baykan


Hayvanlar Alemi- Vahit Akca


Yeni Asya'ya 301 davası ikinci duruşması


Yeni Asya gazetesinden Alterblogalisation'a gelen bir iletiyi asagida yayinlarken 301'inci maddenin tamamen kaldirilmasi talebini bir kez daha yineliyorum.

Danıştay saldırısı sonrası 23 Mayıs 2006 tarihli gazetede yayınlanan "Oyun geri tepti" başlıklı bir haberle ilgili olarak Yeni Asya gazetesi sorumlu yazı işleri müdürü Faruk Çakır hakkýnda TCK 301. maddeden açılan dava devam ediyor.

Bağcılar Cumhuriyet Başsavcılığı, "Yeni Asya" gazetesi sorumlu yazı işleri müdürü Faruk Çakır hakkında, "Adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs ettiği" ve "devletin askeri organlarını basın yoluyla aşağıladığı" gerekçesiyle 20 Haziran 2006 tarihinde dava açmışştı.

Açılan davanın ikinci duruşması 13 Şubat 2007’de Bağcılar Adliyesi 2. Asliye Ceza Mahkemesinde saat 09.45'de yapılacak.

Çakır, TCK'nýn 301/2 ve 288. maddeleri uyarınca yargılanacak.

Yeni Asya
0-212-655 88 60
www.yeniasya.com.tr

Perşembe, Şubat 08, 2007

Yazi dizisi


Vahit Akça'nin hazırladığı "Trakya, Ergene, Pavli" yazı dizisini çok yakında Alterblogalisation'da okuyabileceksiniz. Ilk ikisini biliyoruz ama Pavli ne demek diyebilirseniz. Fotograf belki bir ipucu verebilir.Hemen Google'a girmeyin. Birkac gun sabredin.

Etiketler:

Çarşamba, Şubat 07, 2007

Sosyal haklar

Sosyal Haklar konusunda haberler, makaleler, istatistikler, mevzuat ve aylık olarak hazırlanan hak ihalleri raporunu içinde barındıran sosyalhaklar.org internet sitesine şimdi bir de forum bölümü eklendi. www.sosyalhaklar.org/forumSitenin forum bölümünde Eğitim, Sağlık, Barınma, Çalışma Yaşamı ve sosyal haklar konusundaki diğer başlıklar ile ilgili tartışamalara katılabilecek, sorular sorabilecek, görüşlerinizi belirtebilecek, yaşadığınız hak ihlallerini veya konuyla ilgili başınızdan geçen olayları paylaşabileceksiniz. Ayrıca forum vasıtasıyla derneğin gönüllü avukatları tarafından hukuki danışma hizmeti de verilecek. Sizleri Forumumuza katkı yapmaya davet ediyoruz.Ayrıca dernekle, internet sitesiyle, forumla ilgili veya herhangi bir konudaki görüş, öneri, fikir, ve eleştirilerinizi iletisim@sosyalhaklar.org vasıtasıyla bizimle paylaşabilirsiniz.

Çizgilerle bu hafta- Vahit Akça



Bizim silahımız




Yüzleşme


Salı, Şubat 06, 2007

Hrant olmak kolay değilmiş- Etyen Mahçupyan

Kaynak:www.agos.com.tr
Fotograf: Vahit Akça
Son yıllarda kamuoyu önünde gözüken yüzlerce kişi arasında onun kadar sahici; namusu ve vicdanı onun kadar görünür olan kimse yoktu. Onun bu şekilde aramızdan ayrılması milyonlarca insanı kendi namusuna ve vicdanına yöneltti ve muhtemelen onlara uzun bir aradan sonra sahici olma şansını verdi. ***Hrant Ermeni kimliğinin içinden konuşan biriydi… Ermeniliğinden onur duyan, bunu gururla taşıyan ve paylaşan biri… Böyle bir insanın kendisini Ermeni olarak sunması, Ermeniliği de onurlandırdı ve bu kimliğin metaforik anlamını zenginleştirdi. Öyle ki bu cinayet bir anda Ermenilik ile insanlık kavramlarını eşdeğer kıldı. Sokakları dolduran, ellerindeki pankartlarla ‘hepimiz Ermeniyiz’ diyenler gerçekte ‘hepimiz insanız’ demekteydi. Ne var ki cenaze yürüyüşü Türkiye’de insanlığı anlayan, bilen ve hisseden büyük bir sessiz çoğunluğun varlığını görünür kıldığı ölçüde bazı kişi ve grupların tepkisiyle de karşılaştı.***Söz konusu tepkileri bugün gazete köşelerinde, yorum sayfalarında, basın demeçlerinde veya çeşitli toplantılarda serdedenleri ibretle okuyoruz. Kimlik algısını ve siyasetini insanlığın önüne koyan, insan olmayı ancak kendi kimliği içinden kavrayabilen bu gibi kişilere acımaktan başka elimizden bir şey gelmiyor. Ne yapsınlar? ‘Hrant olmak’ hakikaten zor iş… Herkesin Hrant olmasını bekleyemeyiz. ***Öte yandan insanlık Hrant’la da tükenmiyor. Eğer Hrant olmak böylesine zorsa, nasıl Rakel olacağız? Nasıl olacak da bu toplum Rakelleri anlayabilecek? Hrant insanlığı duyarlılıklar ve ilişkiler içinden üretmişti. Rakel ise salt duruşuyla bize daha derin mesajlar iletiyor. Geçen cumartesi Hrant’ın duasının ardından taziyeler alınırken bir kadın “inşallah onlar da aynı şeyi yaşarlar” dedi katilin ailesini kastederek. Rakel’in buna anında, hiç düşünmeden ve sesini yükselterek verdiği yanıt ise şuydu: “Biz yaşadığımızdan memnun muyuz ki onlara aynısını temenni edelim…”***Rakel ve Hrant bize insanlığımızı hatırlatmaya devam ediyorlar. Ama bunu didaktik bir biçimde ders veya vaaz verircesine değil, kendi kişilikleriyle, yürekleriyle, sahici duruşlarıyla yapmaktalar. Doğrusu Anadolu toprağının hiç de yabancısı olmayan bir tavır… O açıdan bakıldığında bu ülkede Hrant veya Rakel olmak hiç de zor olmamalıydı…***Ne yazık ki Türkiye toplumu geçmişte kimliğini devlet eliyle üretmiş olduğu için, bugün hâlâ ideolojik bir kıskaç altında yaşıyor. Kimliğin korunması öteki kimlikleri düşmanlaştırarak yaşandığı ölçüde de, insanlık ikinci plana atılabiliyor. Bu tür kişiler belki toplumun çoğunluğunu teşkil etmiyor ama köşe başlarını da tutmuşlar. Bazılarına baktığımızda içimiz kararıyor. Böylesine duyarsız ve düzeysiz olunabilir mi diye sormadan edemiyor insan… Hepimiz Hrantız ya da Hepimiz Ermeniyiz, lafında önce sadece ikinci kelimeyi görüp, onu kendine yabancılaştırıp, sonra da ‘hepimiz’ lafından ideolojik olarak rahatsız olan bu insanların Anadolu kültürüne ne kadar uzak olduklarını gördüğümüzde umudumuz kırılıyor. ***Bugün toplumun önündeki yollardan biri tek tipleşmeye, manen kurumaya işaret ederken; cenaze yürüyüşünün gösterdiği gibi öteki yol Anadolu’nun yeniden sahiplenilmesini ima ediyor. Bakalım Türkiye’nin tercihi hangi yönde olacak…

Etiketler:

Cumartesi, Şubat 03, 2007

Sosyal demokratlar - Vahit Akça


Etiketler:

KADIN ÖYKÜLERİ YARIŞMASI

Türkiye’de yaşayan insanların büyük bir bölümünü kadın-erkek emekçiler oluşturuyor.
Fakat ne yazık ki edebiyat eserleri şiirler, hikâyeler, romanlar evrensel insani durumlar ve acılar üzerinden yalnızca belli insanların hikâyelerini anlatıyor. Toplum içinde görünmeyenler, edebiyat için de görünülmezliklerini sürdürüyorlar.
Petrol-İş Kadın dergisi olarak bu görünülmezlikten en fazla nasibini alan kadın işçilerin hikayelerini açığa çıkarmak için bir “Kadın Öyküleri” yarışması düzenliyoruz.
Amacımız, kadınları yazmak konusunda yüreklendirmek ve kadın işçilerinin de edebiyata yansıtılabilecek gerçekliklerinin ve iç yaşantılarının olduğunu göstererek, tablonun eksik yönlerinin tamamlanmasına katkıda bulunmaktır.
KATILIM KOŞULLARI
► Ev kadınları, fabrikada çalışan kadın işçiler, ev eksenli çalışan kadınlar, memurlar, geçici işçiler, taşerona bağlı olarak sendikasız, güvencesiz çalışan işçiler, yani evde ve dışarıda çalışan her kadın, bu yarışmanın hem konusu, hem katılımcısıdır. Öyküler daha önce yayınlanmamış olmalıdır.
►Yarışmaya profesyonel, amatör tüm kadın öykücüler katılabilir.
► Yarışmaya en fazla üç öyküyle aday olunabilir. Öykü uzunluğu en az 3 A4, en fazla 10 A4 sayfa olmalıdır. Son başvuru tarihi 25 Mart 2007’dir.
► Öyküler çift aralıkla daktilo ve bilgisayarda yazılmış olmalıdır. CD de yollanabilir. Öykü zarfının veya CD’sinin üzerinde öykücünün adı değil rumuzu olmalıdır. Bu dosyanın içine konulan başka bir zarfın üzerine rumuz yazılmalı, ad soyad, kısa özgeçmiş ve telefon numaraları bilgileri bu zarfın içinde yer almalıdır.
► Öyküler, Berat Günçıkan, Handan Koç, Jaklin Çelik, Latife Tekin, Saliha Paker, Sennur Sezer, Yaşar Seyman’dan oluşan jüri tarafından değerlendirilecektir.
► Ödüller; birinciye 1500 YTL, ikinciye 1250 YTL, üçüncüye 1000 YTL olarak belirlenmiştir.
► Petrol-İş Sendikası ödül alan ve yayınlanmaya değer görülen öyküleri kitap olarak yayınlayabilir.
► Seçici Kurul üyeleri ve onların birinci derecedeki yakınları, Petrol-İş Sendikası yönetimi ve birinci derece yakınları yarışmaya katılamazlar.
► Yarışmanın sonuçları 2 Mayıs 2007 tarihinde açıklanacak ve 10 Mayıs 2007’de Sendika Genel Merkezi’nde yapılacak törenle ödüller sahiplerine verilecektir.

Öykü zarfları
KADIN ÖYKÜLERİ YARIŞMASI
Petrol-İş Sendikası Genel Merkezi
Altunizade Mah. Kuşbakışı Cad. No: 25 Altunizade 81180 Üsküdar/ İstanbul
adresine ya elden getirilmeli, ya da iadeli taahhütlü olarak gönderilmelidir. Tel: 0216 474 98 70
Petrol-İş Kadın dergisinin 21. sayısını www.petrol-is.org.tr/kadin adresinden okuyabilirsiniz.

Etiketler:

Cuma, Şubat 02, 2007

Domino- Sürpriz -Matruşka Vahit Akça







Google
 
Web alterblogalisation.blogspot.com

Alterblogalisation

↑ Grab this Headline Animator